Çoook uzunca bir zamandır bloguma yazamıyorum. Önce hamilelik nedeniyle mutfağa giremedim, sonra yogunluktan yaptıklarını yayınlayamadım ve doğumla birlikte bütün zamanımı, ilgimi, enerjimi oğluma harcadığımdan blogumu iyice ihmal ettim. Sadece yorumlarınızı okuyup yayınlayabildim. Şimdi sevgili Çapan Kızının beni mimlemesi sayesinde tekrar yazma şansı buldugum için çok mutluyum. Çapan Kızına ve bu süre boyunca blogumu takip etmeye devam eden herkese çok teşekkür ederim. Şimdi gelelim cevaplara :
1 ) Blogunuzu ilk ne zaman açtınız?
Mayıs 2007de başka bir hostingde açtım, daha sonra eylül 2007de blogspota taşıdım.
2 ) Blogunuzda işlediğiniz konular nelerdir?
Blogumda kendi denediğim yemek tariflerini veriyorum.
3 ) Blogunuzla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Bloguma yazmayı, yaptığım şeyleri başkalarıyla paylaşmayı seviyorum. Şu sıralar çok ihmal etmiş olsam da kısa zamanda eskisi gibi sık sık yazmayı umuyorum.
4 ) Blogunuza yadığınız ilk yazı nelerdir?
Çilek rüyası adlı bir pasta tarifi.
5 ) Sizi izlemeye alan ilk kişi kimdi?
Epey bir düşündüm ama hatırlayamadım :((
6 ) İlk yorum yazan kişi kimdi?
Blogu olmayan ismini de vermeyen biriydi, dana rosto tarifime yorum yapmıştı.
7 ) En çok yorum alan yazınız hangisidir?
Çok pratik bir tarif olmasına rağmen Sosisli Milföy Börek.
8 ) Beğendiğinizi düşündüğünüz yazınız?
Sanırım hepsini de seviyorum.
9 ) Tarafınızdan düzenlenen etkinlik( var ise )?
Maalesef yok :((
10 ) Katıldınız etkinlik?
Şubat 2009 a kadar düzenlenen hemen hemen tüm etkinliklere katıldım.
11 ) Katıldınız yarışmalar?
Maalesef yok :((
12 ) 100 ve katlarındaki üyeleriniz (var ise)?
O kadar çok üyem yok ama takipçim var galiba :))
13 ) toplam yazı adetiniz geçen yıla ait?
6 adet ( Pek tembelmişim geçen sene)
14 ) Her gün ziyaret ettiğiniz blog ve siteler nelerdir?
Mümkün olduğu kadar çok ve değişik siteyi ziyaret etmeye çalışıyorum.
15 ) Blogunuzun size kazandırdıkları?
Daha çok mutfak aşkı ve becerisi ve güzel arkadaşlıklar.
Ben de aklıma gelen birkaç arkadaşımı mimlemek istiyorum.
Eşim bana denemem için, internetten bir sürü tarif bulmuş, sağolsun :)) Yemeklerde kullanılan malzemelere bakarsak, seçilen yemekler benim mutfak egomu tatminden çok kendisinin damak tadını tatmin etmeye yönelik bir çalışma :)) İşte onlardan ilki. Benzer şekillerde zaten evimizde pişen bir yemekti. Burda farklı olarak içinde maydanoz var, kıyma miktarı normalde kullandığımızdan daha fazla ve yumurta çırpılarak ilave ediliyor. Bence yumurta ve ıspanaktan yapılan şeyleri seviyorsanız bir de böyle denemelisiniz. Şimdiden afiyet olsun.
Edirne gezimizde aldıgımız kavala kurabiyelerinin tadı günlerce damağımızdan gitmedi, "neden daha fazla almadık ki" diye pişmanlığımızsa çok daha uzun sürdü... O kurabiyelerden tatmak Esraya ve eşine de kısmet olmuştu. Ümitin "kavala da kavala" diye tutturması üzerine Esra internette yoğun bi araştırma yaptı ve Çerkez Kızının kavala kurabiyesini yapmaya karar verdi. "Bu ölçü bizi kesmez" diye düşünüp miktarları da iki katına çıkardı. Sonuç gerçekten mükemmeldi. Edirne kavalasının o tadını birebir yakalamak mümkün olmasa da çok çok yakın lezzet de kurabiyelerdi bunlar. İstanbulda Edirneden getirip kavala kurabiyesi satan bir kaç pastane vardı ama Ankarada rastlamadım. Eğer bilen varsa ve yorum bırakırsa çok memnun olurum.
Bence mutlaka deneyin, eminim favori kurabiyelerinizden olacak. Şimdiden afiyet olsun.
Malzemeler :
2 su bardağı un
6 yemek kaşığı tereyağ
8 yemek kaşığı pudra şekeri
2 yumurta akı
1 su bardağı file badem
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı kabartma tozu
Üzeri için pudra şekeri
Yapılışı :
Unu ve bademleri bir tavaya koyup sürekli karıştırarak pembeleşinceye kadar kavuralım.Kavurdugumuz malzemeyi soğumaya bırakalım.
Soğuduktan sonra pudra oda sıcaklığındaki tereyağını, yumurta akını, pudra şekerini, vanilya ve kabartma tozunu ekleyelim.
Tüm malzemeleri güzelce yoğuralım.Hamur çok zor toparlanan bi hamur oluyor, bu durumda ısrarla yoğurmaya devam etmek gerekiyor. Gerekirse biraz daha un serpebilirsiniz.
Hamurumuzu hazırladıktan sonra, kurabiye kalıpları ya da bardak yardımıyla ay şeklinde keselim.
Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizelim.
Önceden 175C ye ısıtılmış fırında 15-17 dakika pişirelim.
Kurabiyeler çok pembeleşmeden, kızarmadan fırından almak lazım. Fazla piştiği zaman sertleşir.
Kurabiyelerin daha fazla pişmemesi için hemen tepsiden alalım.
Soğuduktan sonra pudra şekerine bulayıp servis yapalım.
Afiyet olsun.
Benim mutfağımdan ayvalı tarifler, genellikle evde kalan ayvaları değerlendirmek amacıyla çıkıyor :)) Gene böyle evde kalan ve bir türlü yenmeyen, bu saatten sonra da yenmesinden ümidi kestiğim iki adet ayvayı değerlendirme çabalarım sonucu bu tatlı ortaya çıktı. Biz severek tükettik. Hafif ve lezzetli bir tatlı oldu.
Ben ıslatmak için evde bulunan ayva reçelini birebir oranında sulandırarak kullandım, kek olarak da hazır pastabanın bir katını. Ama evde kalan keklerinizi ya da keserken parçalanan pandispanyalarınızı da bu şekilde değerlendirebilirsiniz. Bu ölçülerde 6 adet kup hazırlayabilirsiniz. Afiyet olsun.
Islak keki bilmeyen yoktur eminim. Çoğumuzun çocukluğunun yaş pastası :)) Annemden bu keki "bize yaş pasta yap" diye isterdik...Ben de annemin tarifiyle denemek istedim, sadece yumurtayı pişirmeden tüketmek istemediğim için, sosunu ayırdıktan sonra hamura ilave etmeyi tercih ettim. Bundan mı kaynaklandı bilemiyorum ama un miktarını biraz arttırmam gerekti.
Denemek isterseniz işte tarif;
Malzemeler :
1,5 su bardağı toz şeker
1,5 su bardağı süt
1 su bardağı sıvı yağ
50 gram kakao
4 adet yumurta
1 paket vanilya
1 paket kabartma tozu
2,5 su bardağı un
Yapılışı :
Toz şekeri, sütü ve sıvı yağı bir kaba alıp güzelce çırpalım.
Kakaoyu da ilave edip karıştırmaya devam edelim.
Bu karışımdan büyükçe bir kupa ayıralım (350 gram).
Kalan karışıma yumurtaları kıralım ve çırpmaya devam edelim.
Unu, vanilyayı ve kabartma tozunu eleyerek ilave edelim.
Hazırladığımız hamuru yağladığımız fırın kabına dökelim (30x30 ebatında borcam).
Önceden ısıttığımız 170C lik fırında 30-35 dakika (batırdığımız kürdan temiz çıkana kadar) pişirelim.
Fırından çıkarıp ayırdığımız karışımı her tarafına güzelce dökelim.
Soğuduktan sonra dilimleyerek servis yapalım.
Dilerseniz üzerini çikolata parçaları ya da hindistan cevizi ile süsleyebilirsiniz.
Afiyet olsun.
Milföyün tadı ve pratikliği tartışılmaz, ah bir de bu kadar yağlı olmasa... Lezzetli şeylerin kalorisi neden hep bu kadar yüksek acaba? Yoksa yiyeceklere lezzet veren şey kalori mi :))
Aslında tarif çok klasik ama sunum olarak değişiklik isteyenler için yazmak istedim. Şimdiden afiyet olsun...
Malzemeler :
6 adet milföy
6 adet parmak sosis
1 adet yumurtanın sarısı
Yapılışı :
Milföyleri buzdolabından çıkartıp iyice yumuşayana kadar bekletelim.
Daha sonra bıçakla kenarlardan 1 cm içerde olacak şekilde her kenara kesikler atalım. Fakat karşılıklı iki köşede kesikler birleşirken diğer iki köşede birleşmemeli.
Bunu anlatması çok zor olmakla birliktre yapması çok kolay. Aşağıdaki fotograftan bakabilirsiniz.
Milföyün ortasına sosisi köşegen olacak şekilde yerleştirelim.
Önce kesik dış kenarları birbirinin içinden geçirerek kapatalım
Daha sonra içte kalan parçaları da üsetüste gelecek şekilde kapatalım.
Tüm bu aşamaları fotogrraflardan takip ederseniz çok daha kolay yapacağınıza eminim.
Tüm milföyleri bu şekilde hazırladıktan sonra yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine alalım.
Bir yumurtanın sarısını çırpalım ve böreklerin üzerine sürelim.
200C de üzeri kızarana kadar 15-20 dakika pişirelim.
Sıcak sıcak servis edelim.
Afiyet olsun.
Aslında çok uzun zaman önce yazmak istediğim ama taşınma yoğunluğundan bir türlü kaleme alamadığım bir yazı olacak bu…
Tam da toplanma telaşımızın ortasında kargo bir paket getirdi eczaneye. Her zaman gelen dergilerden filan olabileceğini düşündüm ama paketi açınca çok hoş bir sürprizle karşılaştım. Ağzım kulaklarımda, şaşkınlık, sevinç ve anlatılamayacak yoğun duygular içinde kargo poşetinden çıkan sevimli kutucuğu açtım. İçinden dünyalar tatlısı Pelinin benim için imzalanmış :) bir fotoğrafıyla, işte bu cici fincanlar çıktı.
Bundan bir süre önce Pelinin teyzesi Evren, ablasının bebek beklediğine ve bebeğe isim bulmak için bizlerden fikir istediğine dair bir yazı yayınlamıştı. Eğer önerilen isimlerden biri seçilirse de öneren kişiye hediyeleri olacaktı. Ben de birkaç isimle beraber Pelin ismini önermiştim. Aradan birkaç ay geçtikten sonra Evrenden bebeklerinin doğduğuna ve ismini Pelin koyduklarına dair bir mail aldım. Yani Pelinin isim annesi olmuştum :)) Şimdi hem böyle dünyalar tatlısı bir bebeğin isim annesi olmaktan çok mutluyum, hem de blog dünyasının bizlere sağladıklarından. Yüzünü hiç görmediğimiz, şahsen hiç tanışmadığımız fakat “arkadaş-dost” diye nitelendirebileceğimiz insanlarla bizi karşılaştırdığı için çok mutluyum…
Geçtiğimiz haftasonu arkadaşlarımız Aylin ve Mesutla beraber Edirne gezisi yaptık. Edirne gerçekten mutlaka gidip görülmesi gereken bir şehir. Her köşesi buram buram tarih kokuyor. Müzeleriyle camiileriyle senelerce Osmanlıya başkentlik etmiş bir şehir oldugunu daha ilk görüşte anlıyorsunuz. Mimar Sinanın “ustalık eserim” dediği ve 1575te yapılmış dünya mimarlık tarihihinin başyapıtlarından kabul edilen Selimiye Camiisine hayran olmamak mümkün değil. II.Beyazıt Külliyesinde bulunan Sağlık Müzesi ilgimizi çeken bir diğer yer oldu. Müze 2004 yılında Avrupa’da “Yılın En İyi Müzesi” ödülünü almış. Osmanlıdaki tıp anlayışını müze içindeki canlandırmalarla birebir görmeniz mümkün. Ayrıca o yıllarda kullanılan tıp araç gereçleri de (tansiyon aletleri, ilaç kutuları, şırıngalar, steteskoplar gibi) müzede sergileniyor.
Şehri gezerken 500-600 yıl önce yapılmış o eserlerin günümüze kadar gelmesine hayret ediyorsunuz. Savaşlara, doğal felaketlere karşı sapasağlam ayakta durmuş yapılar sizi, bundan asırlar önceki teknolojinin büyüklüğü konusunda düşünmeye sevk ediyor.
Tarihi zenginliklerinin yanı sıra doğal güzellikleri de sizi büyülüyor. Meriç, Tunca ve Arda nehirleri (ve köprüleri) şehre bambaşka bir güzellik katıyor.
Edirneye özgü meyveli sabunlar da ilgi çekiciydi. Osmanlı döneminde şehre gelen önemli ziyaretçilere armağan edilen bu sabunlar şimdilerde şehirdeki çarşılarda hediyelik olarak satılıyor. Sabunun gıda boyasıyla renklendirip değişik meyvelerin şekillerinin verilmesiyle hazırlanan sabunlar mis gibi de kokuyor.
Ee tabi bu bir yemek blogu oldugundan Edirneye özgü yemeklere de değinmeden geçmek olmaz :)) Edirnenin yatık ciğeri meşhur. Şeritler halinde doğranmış ciğerin bir gece süt içinde bekletilip ertesi gün unlanıp kızartılmasıyla hazırlanıyor. Yanında da kuru biber kızartması ile servis ediliyor. Bir diğer meşhur yiyeceği de badem ezmesi ve Kavala(Selanik) kurabiyesi. “ben ömrümde böyle güzel kurabiyeler yemedim” dedirtecek kadar güzel kurabiyeler bunlar.
Çok keyif aldığımız geziyi Mesutun rehberliğinde yaptık. Ben de size O’nun notlarından Edirne için söylenebilicekleri özetleyeyim. Ama Anlatmakla olmaz mutlaka gidip görmek lazım.
Edirne Müzesi, Türk İslam Eserleri Müzesi, Sağlık Müzesi, Balkan Savaşı Müzesi, Lozan Anıtı ve Karaağaçı görmeden,
Selimiye Camii, Eski Camii, Üç Şerefeli Camii, Ali Paşa Kapalı Çarşısı ve II.Beyazıt Külliyesini gezmeden,
Meriç kenarında çay içmeden ve Edirnenin meşhur yatık ciğerini yemeden,
Badem ezmesi, mis sabunu, kavala kurabiyesi ve beyaz peynir almadan,
Her yıl Haziran ayının son haftasında düzenlenen Kırkpınar Yağlı Güreşleri ve Kültür Etkinliklerine katılmadan dönmeyin…
İstanbuldan gidecekler için turlar da mevcut. Kendi arabanızla gitmek isterseniz Anadolu yakasından 2.5 saat kadar sürüyor. Badem Ezmesi
Selimiye Camiisi
Blogumda şimdiye kadar hiç vermediğim kadar uzun bi ara verdim. İlk olarak kardeşimin düğünü vardı, ardından tatile çıktık. Antalyadan Demreye kadar tüm kıyı şeridini gezdik. Hem çok keyifli hem de dinlendirici bi tatil oldu bizim için. Bir kez daha memleketimizin her köşesinin ayrı bir güzel oldugunu ve çok önemli tarihi eserler barındırdığını görmüş olduk.
Dönüşümü de bir tatlıyla yapmak istedim hem de çok sevdiğim bi tatlıyla, gerçi sevmediğim tatlı da yok ama :)) Tatlı başlayalım tatlı devam etsin diye düşündüm. Eminim etimek tatlısını hepiniz biliyorsunuzdur ama bir de vişnelisini deneyin derim ben....
Malzemeler :
10 adet tuzsuz etimek
Kremesı için :
4 su bardağı süt
1 su bardağı toz şeker
2 yemek kaşığı irmik
2 yemek kaşığı nişasta
2 yemek kaşığı un
50 gram margarin
1 paket vanilin
Şerbeti için:
1 su bardağı su
1 su bardağı toz şeker
1 su bardağı vişne suyu
Yapılışı :
İlk olarak etimeklerimizi uygun büyüklükteki hafif derin bir kaba dizelim.
Daha sonra şerbetimizi hazırlayalım.
Bunun için 1 su bardağı toz şekeri kalın tabanlı bir çelik tencereye koyup ocağa yerleştirelim.
Hiç su ilave etmeden şeker tamamen karamelize oluncaya kadar arasıra karıştıralım.
Daha sonra yavaş yavaş bir su bardağı suyu ekleyelim.
Bu aşamada çok fazla sıçradığını bilmenizde fayda var.
Ayrıca bu aşamada karamelleşen şekerler topaklanabiliyor, çok seri karıştırmak ve ocağı bir müddet daha açık tutmak gerekiyor.
Daha sonra bu şerbetin içine vişne suyunu da ekleyelim ve etimeklerin üzerine dökelim.
Etimekler şerbetini çekerken kremayı hazırlayalım.
4 su bardağı soğuk sütün içine un, nişasta ve irmiği ilave edip karıştıralım.
Şekeri de ilave edip ocağa alalım.
Sürekli karıştırarak kısık ateşte koyulaşıncaya kadar pişirelim.
Koyulaşmaya başlayınca margerini ve vanilini ilave edelim.
Kaynayınca ocaktan alalım.
Eğer pütürlü bir görünümü varsa mikserden geçirelim ve şerbetli etimeklerin üzerine dökelim.
Oda sıcaklığına geldikten sonra 1-2 saat buzdolabında bekletelim.
Dilimleyip vişne taneleriyle süsleyerek servis yapalım.
Afiyet olsun.
Annemin küçüklüğümüzde en sık yaptığı kurabiyelerdi bunlar. Sanırım bizim yaş grubumuzun için "sable bisküvi"nin yeri apayrıdır. Anneciğim sağolsun, nöbet için yapıp göndermişti. Yediğimde aldığım tat öyle yoğunduki, rejimde kaçamak yapmanın vicdan azabını bile bastırdı. Siz de geçmişe küçük bi yolculuk yapmak isterseniz, sable bisküvi ve yanında da sütten iyisi olmaz heralde :))
Uzun zamandır yeni bir tarif yayınlayamadığımın farkındayım. Eminim aynı fotografa ve aynıı tarife bakmaktan çok sıkıldınız. Bunda hem yoğun bir dönem geçirmemin hem de yeni birşeyler yapmamın payı büyük. Bu tarifi de daha önceden yayınlamıştım ama geçen hafta yaptığımda Esra'nın iş arkadaşlarından övgüler alınca tekrar yayınlama karar verdim. Kurabiyelerin dısı ince bir kabuk gibi ve cıtır , ici yumusacık ve kumlu oluyor. Ve bunlara ilaveten yogun cikolata tadı ve kokusu var... Sanki brownieden kurabiye yapmışsınız gibi :))