
Sezon başlamadan çok çok önce yelkenleri indirmiş, sezonu umutsuz bir şekilde beklemeye başlamıştık. İlk maçımız lige yeni yükselen Samsunspor deplasmanıydı ve yeni oluşan bu takım ilk 30 dk. da bizi adeta sahadan silip süpürerek sezona dair düşüncelerimizi biraz daha netleştirdi. Gençlerbirliği olarak ne zaman akıllanacağımız hala belirsiz, derin uyku devam ediyor.
Maç öncesi yazdığım sezon öncesi yazımda hazırlık maçlarında geçtiğimiz sezondan çok farklı bir oyun anlayışı ve sistemde olmadığımızı, bu sene aynı şeylerin devam ederse sonucun kötü olacağını söylemiştim. Maça geçtiğimiz sezonun devamı olarak başladık, kaliteli isimlerimiz milli takımlarında yorulmuş olduklarını belirtmesinden dolayı yedek kulübesindeydi. Bu açıklama Fuat Çapa tarafından geldiğinden dolayı sevindirici bir gelişme takımımız için çünkü geçtiğimiz sezon Azofeifa, Zec, Harbuzi gibi isimler belirsiz nedenlerden dolayı yedekteydi, yerine oynayan isimlerden de pek katkı alamadık bu hafta olduğu gibi. En azından önümüzdeki haftalar biraz daha umutlandıracaktır bizi orta alan için. Maçın kırılmasında görünen etken olan savunma için şu halde yapılacak fazla bir şey bulunmuyor, ya sayısı ya da isimler değişmeli ki belki bir şeyler olabilsin. Yediğimiz goller ve rakibin atamadığı pozisyonlarda savunmanın ciddi hataları geçtiğimiz sezondan beri neden savunma üzerinde durduğumu iyi gösteriyor. Acil olarak farklı şeyler denenmeli.

Bu hafta savunma kadar hücumda da etkisiz kaldık, tercih edilen isimler benim düşünceme göre yine yanlıştı. Bunun dışında orta alanın özellikle ilk yarıda hücuma neredeyse hiç destek vermemesi sebebiyle tamamen bireysel beceriyle bir şeyler üretmeye çalışan bir görünümdeydik. Organize olamadığımızdan rakibi de ciddi bir şekilde tehdit edemedik hücumda. İleri üçlünün tamamı kötü bir oyun ortaya koymasına rağmen beni şaşırtan Yasin’di. Fazla top ezdi ve sevdiği türden birebirlerde hep başarısızdı. Bunun geçici olacağını sanıyorum, Yasin zekasını vererek oynayabilen, organize olduğumuz zaman golün kokusunu alma yeteneği olan bir isim. Diğer iki isim olan Hurşut futbolu okuma probleminden, Mununga’da yetersizliğinden dolayı bizde bu şartlar altında neden oynatıldığı belli olmayan isimler. Hoca Hurşut ve ortadaki Mununga-Tum’da fazla ısrar ederse hücumda gol bulmamız bu maçta olduğu gibi duran topa, rakibin hatalarına ya da tesadüfe göre olacaktır. Özellikle orta sahamız ilk yarıdaki kısırlıkta olursa bu ihtimaller daha da daralır.
Bu maç umarım hoca ve futbolcular için iyi bir ders maçı olmuştur ve gözler açılmıştır. Savunma bilmeyen Mehmet Akgün yerine Cem Can, sol bek için çok hata yapan Efşan yerine herhangi savunma özelliği olan birisi (mecburen Curri, Aykut hatta Mununga dahi), orta alanda yeteneği çok sınırlı Cem Can yerine Azofeifa, Soner yerine Harbuzi, Hurşut yerine Serkan, Mununga-Tum yerine de Zec ile daha kaliteli, daha yetenekli futbolcuların bulunduğu bir kadro denenebilir. Futbolcuları iyi tanıyanlar için biraz ofansif kadro gibi dursa da savunmada şu anki durumumuzdan daha iyi olacağımızı düşünüyorum. Sebebi olarak ise bu kadar pozisyonun veriliş sebebine bakmak gerekiyor. Top yapmadan uzun toplarla çıkmamız, orta alanın fazla geride durmasından dönen topları tekrar rakibin kazanması, en önemli neden olarak topla oynama süremizin çok düşük olması ve üç pas yapmayı zor başarabilmemiz, rakibi tehdit edecek hiçbir hamle olmamasının rakibe verdiği güven gibi esasen topun ayakta daha çok kim tarafından oynandığıyla alakalı problemimizin bir nebze çözüme kavuşması. Bu maç o yüzden önemliydi, ilk yarıda 3 gol atmanın yanında 4-5 net gol pozisyonuna giren Samsunspor köklü bir değişimin olması gerektiğini bence açık ve net gösterdi. Haftaya oynayacağımız Karabük karşılaşmasındaki iyi veya kötü görüntümüz bazı şeyleri belirlemede kritik rol oynayacaktır. Artık bu maçı bekliyoruz.

2010-2011 sezonunun bitmesiyle patlak veren skandallardan sonra Süper Lig bu hafta start alıyor. Her gününü çok boş geçirmeyi başaran kulübümüz bu senede geleneğini bozmayarak uzayan lig başlangıcına rağmen takımın ekonomik menfaatleri için yine hiçbir şey yapmadı ve bizleri şaşırtmadı. Ön tahmin olarak takımımı küme adayları arasında en ciddi takımlardan biri olarak görüyorum. En iyi ihtimal çift haneli basamaklarda ligde kalmak gibi duruyor. Daha iyisini yapabilmek için vaktinde artık geç olduğunu, takımın eksiklerinin bir ikiyle sınırlı kalmadığını ve ciddi çalışma gerektiğini söyleyebilirim. Sözün özü Gençlerbirliği sıradan, diğer takımlar arasındaki konumunu bu sene daha da güçlendirecek gibi.
Takım analizine kaleden başlayalım. Bu sezon sevindirici bir gelişmeyle açıyoruz ligi kalede. Şahsen hiç haz almadığım ve kalecilik yeteneklerinden çok oyun okuma, oyuna katkı gibi meziyetlerini hiç beğenmediğim Serdar Kulbilge’yle yollarımızı ayırmamızı oldukça olumlu buluyorum. Giden ilk kalecinin yerine yeni bir 1 numara almadık. Kaleyi geçtiğimiz sezonu yedek olarak geçiren Özkan ve Ramazan’ın yanında Dardanel’den aldığımız fakat pek ümit vermeyen Ferhat’la başlayacak gibi duruyoruz. Bu üçlüde ilk kalecinin Özkan olmasını beklememe rağmen hazırlık maçlarında daha çok Ramazan şans buldu. Özkan yaşına göre oldukça yetenekli fakat geçtiğimiz sezon oynamış olduğu az sayıdaki maçta ciddi konsantrasyon eksikliğine bağlı gol yemesi beni tereddüde düşüren nokta. Ramazan’ın ağırlığına, Ferhat’ın kısır becerisine göre ilk tercih olmalı yinede.
Savunma hattına geçersek eğer takımın en sıkıntılı bölgesi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Neredeyse oynayan bütün oyuncular Süper Lig kalitesinin altında, daha doğrusu belli bir hedef doğrultusunda olacak takımın kapasitesinden çok uzakta. İlk olarak olmayan sağ bekten başlarsak izleme şansı bulduğum TV’de verilen hazırlık maçlarında 4 farklı oyuncu denendi. Bunlar arasında önceki takımlarında golcü görevi verilen Erdal Kılıçaslan bile var. Diğer isimler geçtiğimiz sezon Orhan’ın olmadığı maçlarda görev alan ancak bu görevi fazla yerine getiremeyen Mehmet Akgün, bu sezon Almanya’nın alt lig takımından gelme Aytaç ve ön libero olan Cem Can. Takımda asıl bölgesi sağ bek olan kimse olmadığı için şimdiye kadar bu isimler denendi. Transfer olmazsa daha da denenecek gibi duruyor. Bu bölge için en iyi oynayacağını düşündüğüm adayım Cem Can. Sebebi ise kendi bölgesinde oynayacak olan kaliteli futbolcuların olması ve diğer isimlere göre bu görevi daha iyi yerine getirebilmesi. Çözüm olamaz belki ama olanlar içinde en iyisi olarak değerlendirebilirim. 4’lü savunmanın neredeyse tüm takımlar için kuralmış gibi görünmesinden dolayı bizde bu şablon altında göbek ikilisini değerlendirirsek görünen adayların Aykut ve Curri olduğunu söyleyebilirim. Curri geçtiğimiz sezonu sakat olarak geçirdiğinden net bir şey söylemek zor fakat diğer isimlere bakınca şükretmemiz gerekiyor. Aykut ise iki senedir savunmanın vazgeçilmezi konumunda. İki senedir gözlemlediğim Aykut’u kısaca tasvir edersem sert, agresif, hava toplarında etkisiz, pozisyon almakta sıkıntı çeken, yerden müdahalelerde orta düzeyde olan bir savunmacı. Ümit Milli’de epey oynaması, genç olması vs. nedenlerden şişirilmesine rağmen şişecek fazla bir özelliği bulunmuyor. Hazırlık maçlarında bu ikilinin en büyük zaafları kenar ortalarındaki acemilikleri olarak gözüktü. Bu ikiliyle işimiz zor lig boyunca. Diğer alternatif isimlerden Burak ve Kulusic, fazla yoruma gerek vermeyecek derecede zayıf oyuncular. Kural 4’lünün son halkası sol bekte ise kalede olduğu gibi sevindirici gelişme yaşandı. İki sezondur bizlere büyük sıkıntı yaşatan Murat Kalkan Orduspor ile anlaşarak sonunda bizleri sevindirdi. Bu bölgede şu an için üç futbolcu mevcut. Alt yapıdan Efşan izlediğimiz hazırlık karşılaşmalarında en hazır isim görüntüsündeydi. Yeni transferler Mehmet Sedef ve Sakıp ise olumlu şeyler düşündürmedi. Bu bölgede düşünülen isim büyük ihtimalle Efşan olacak. Kendisi yeni altyapıdan geldiğinden ve tam olarak izleyemediğimden net konuşmak yanlış olur ancak Murat Kalkan’dan daha kötü olmasını zor görüyorum. Savunmayı toplu yorumlarsam 4’lü savunmada diretmemenin daha faydalı olacağını düşünüyorum. Toplasan 4 orta düzey savunmacımız bile yokken işimiz daha zor olur bu bölgede.
Orta alanda sistemde düşünülen göbek üçlüsünde oynayabilecek epey isim mevcut, kaliteli olanların sayısı da yeter düzeyde aslında ama son senelerdeki tercihsel yanlışlar nedeniyle bu bölgede de sıkıntı yaşamamız olası. Bu yanlışa geçtiğimiz sezon Azofeifa’nın yedek bırakılmasını güzel bir örnek olarak verebiliriz. Toplamda oynayabilecek olan isimleri sayarsak eğer örnekteki isim Azofeifa, geçtiğimiz sezon iyi bir çıkış yakalayan Oktay, oyunda görülmese de skor katkısı olan Yasin, üstün yeteneği olmasına rağmen kronik sakat Harbuzi bu bölge için kaliteli isimler. Bunların dışında henüz gelişimini tamamlayamayan Soner ve yeteneği kısıtlı olan ama takımın en istikrarlısı görünümündeki Cem Can’da diğer alternatifler. Dardanel’den gelme isim Özgür İleri’de son alternatif olarak duruyor. Bu 3’lüde tercihin Azofeifa ve Oktay’ın direk 11’de, istikrara kavuşabilirse Harbuzi’nin de yanlarında yer alması gerektiğini düşünüyorum. Harbuzi olmaması durumunda Yasin’le sistemin biraz daha değişip çift santrafora yakın bir görünümde düşünülebilir. İki orta saha tipi düşünülürse Zec’de oynayabilecek isimler arasında. Diğer alternatiflerin işe yarayacağını düşünmüyorum.
Orta alanın kanat kısmı yani hücumun destekçilerinde de yine oynatabileceğimiz isimlerin sayısı fazla fakat oynayabilecek düzeyde olanlara bakarsak Serkan Çalık, Ermin Zec, orta alanda da yazdığım Yasin ve bireyselliğiyle ön planda olan şişirilmiş ismimiz Hurşut. Hazırlık maçlarımızda direk 11’de düşünülen isim Hurşut’tu ancak kafasındaki futbol hala gelişmemiş, saha içerisinde yaptığı hareketleri anlamak zor. Yaptığı işler yapması gerekenlerin oldukçada altında. Düşüncem daha takım oyununa yatkın isimlerin burada kendine yer bulması. Bunlardan biri olan Serkan Çalık bu sene şike iddiaları ve sakatlığı arasında hiç denenmedi hazırlık maçlarında. Geçtiğimiz sezonun en verimli ismiydi bana göre, eğer sorunu yoksa birinci isim Serkan olmalı. Bir diğer isim Zec ise 11’de kendine rahatlıkla yer bulacak kalitede. Bu sene daha iyi performans ve doğru yerde oynatılması beklentilerim arasında. Bu iki isimde herhangi bir problem olması durumunda tercih Yasin olmalı. Hurşut alternatifi iyi düşünülmeli ve özellikle rakip savunmanın aksadığı zamanlara sarkılmalı. İlk 11 hiç yaramıyor kendisine.
Hücumda son halka santrafor mevkiside tıpkı savunma gibi önde gelen saha içi problemimiz. Mustafa Pektemek’in de gidişiyle beraber oynatabileceğimiz isim kalmamıştı, çözüm ise İBB’den Tum ile düşünüldü ancak neye dayanarak olduğunu anlayabilmiş değilim. Hazırlık maçlarımızda da görüldüğü üzere Tum ile bir sezon düşünmek fazla hayale giriyor. Diğer alternatif Mununga geçtiğimiz sezon gördüğümüz ve neler yapabileceğini bildiğimiz isim. Tum’la kıyaslamada ilk tercihim olmasına rağmen o da çok vasat bir oyuncu. Bunun dışında futbolculukla fazla ilgisi olmayan Franck adında nereden geldiğini bilmediğim ve bir şeyde beklemediğim bir isim daha mevcut. Bu isimlerin ortak özelliği pivot santrafor olmaları ve oynamalarının 4’lü savunma gibi mecburi görülmesi. Yıllardan beri sürekli top şişiren, orta alanı kullanmak nedir bilmeyen takımımız için makul bir gerekçe olsa da bu isimlere mecbur gibi olmamız oldukça kötü. Fuat Çapa’nın pas yapan takım hayali gerçekleşebilirse ve hatta gerçekleşmese bile bu duruma daha başka çözüm aranmalı ki bir sene ne yapıyorlar diye düşünmek zorunda kalmayalım. Fuat Çapa’nın sahaya çıkaracağı kadro (solda yazan isimler) ve benim olmasını istediğim kadro (sağdakiler) aşağıda görsel olarak görülebilir.

Takım sistem olarak bu şekilde yer alacakken anlayış olarak ne yapacağımızı izlediğim maçlarda göremedim. Henüz belli bir oyun şablonumuz oluşmamış gibi ancak Fuat Çapa’nın çıkaracağını düşündüğüm kadroda oyunumuz geçtiğimiz sezonlardaki oyundan iyi yönde farklı olmaz ve hatta kalite daha da azaldığı için düşüş beklemekteyim. Düşmenin en büyük adaylarından olmamız ve taraftarların kendini buna hazırlaması, hocanın takım için en iyi ihtimali düşünerek hedefini ilk 10 arasında bir yer olarak belirlemesi ve bizlerinde senelerin vermiş olduğu bu kötü yapıdan kurtulmamız için artık standartların dışına çıkmamız ve bunda da ısrar etmemiz gerekiyor. Cumartesi Samsunspor maçıyla ligi açıyoruz, ilk bakışta yeni Gençlerbirliği eskisinden ne kadar ve ne yönde farklı göreceğiz. İyi bir Süper Lig ve bizleri taraftarlarımızı sevindiren bir Gençlerbirliği olması dileğiyle …
Derlemeler
28 Jun 2011 10:06 PM (13 years ago)

Sadece taraftarın değil tüm futbolseverlerin kulüpte yaşanan olaylara anlam veremediği Gençlerbirliği için anlık şeyler yazmanın pek değeri kalmadığından genel bir derleme yapmak daha uygun olacaktır şimdi ve bundan sonraki uzun süreceğini tahmin ettiğim zamanlarda. Bir taraftar olarak kendim ve tribün dostlarım adına genel bir değerlendirme yaparsam hayal kırıklığının doruk noktasına ulaştığı, daha önce hiç bu kadar kötü hissedilmeyen bir sezon öncesi yaşıyoruz. Uzun yılların getirdiği genel durumumuz bu dönem o kadar kötüleşti ki anlatmaya yetebilecek kelime bile bulamaz oldum. Bu takımı gerçekten seven, sahiplenen ve onunla yaşayan insanların olduğunu bir yönetim kesimi anca bu kadar görmezden gelebilirdi ve geldi de. Sezon açılmasına ve yapılabileceklere daha çok zaman var fakat biz sezonu başlamadan kapatanlardan olduk. Objektif bir değerleme yaparsam genel manada şu anda düşmeye aday en ciddi 2-3 ekipten biri olarak görüyorum kendi takımımı.
Kötü bir sezon geçirdikten sonra teknik adam değişikliğine gidip Giray Bulak ile anlaşmıştık bilindiği üzere. Bu değişikliğin takım üzerinde olumlu bir katkısı olacağını düşünmemiş aksine durumun daha kötüye gideceğini söylemiştik. Daha önce Ersun Yanal ile yaşadığımız enteresan durum Giray Bulak’ta da kendini gösterdi ve imzadan yaklaşık 10 gün sonra kendisiyle yollar ayrıldı. Bu ayrılığın takım üzerine ne gibi etkisi olacağını, yapılan Giray Bulak hatasının telafi mi edileceğini yoksa sadece isim üzerinde mi bir değişiklik olacağını bekledik ve asıl istemediğimiz beklenti gerçekleşerek takımın başına daha önce 5 haftalığına takımımızı çalıştırmış Fuat Çapa getirildi. Fuat Çapa ilk geldiği 2007-2008 sezonunda transferde dahil olmak üzere hiçbir konuda isteği, arzusu olmamış yönetim kademesinde ve basit fikstürünü başarısız geçirerek kovulmuştu. Son olarak geçtiğimiz sezon Kasımpaşa’da çalışmış ve takımı küme düşmüştü. Fuat Çapa’nın Belçika’nın alt liglerinden Süper Lig’e yükselmesindeki en önemli etken Pro Lisans adı verilen uydurma bir diplomaya sahip olması elbette. Fuat Çapa örneği kendini gösterdiği üzere elinde belge olması teknik adamlık becerisi konusunda belirleyici bir şey olmamakta. Kulübümüzün kendisini tercih etmesindeki en büyük etken ise yönetim huzurunda sesini çıkaramaması. Söz dinleyen hoca tabiri Fuat Çapa ile birlikte emir eri hoca tabirine dönüştü bile.

Bir başka mevzu transfer konusunu hedefler başlığıyla birleştirerek açıklarsak burada da fazlasıyla kötü bir tabloyla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Süper Lig’den düşen Konyaspor’da yarım zamanlı görev yapan Mehmet Sedef, bir zamanların popüler ismi olup yıldızı fazlasıyla sönen Konya Şekerspor’dan Cafercan, 2. Lig’de küme düşme acısını yaşamış Dardanelspor’dan ismi lazım olmayan üç futbolcu ve gelip gelmeyeceği henüz netlik kazanmayan, gelse de gelmese de pek fark etmeyecek Ali Küçik. Transferin devamı hususunda ise iyimser bir durum yok. Fuat Çapa yapmış olduğu açıklamada transfere ihtiyaç duymadıklarını, transferde aranan takım olmak istediklerini belirten açıklama yaparak transfer konusunu kendisine söylenen talimatlara göre kamuoyuna açıkladı. Hedefin ise üst sıralar dışında herhangi bir nokta olduğunun altını çizerek bizleri bir kez daha çileden çıkardı.
Kısaca özetlersek eğer son olarak Mustafa ve Orhan transferleri sebebiyle eli yüklü miktarda para gören Cavcav’ın tekrardan bu politikaya sıkı sıkı sarıldığını söylemek mümkün. Bu amacı gerçekleştirebilmek için öncelikle sözünden çıkmayan Fuat Çapa gibi bir isimi takımın başına getirerek düşüncelerini kendisine empoze etmiş durumda. Yapılan transferler, açıklamalar, görülen gerçekler hedef doğrultusunda bize yolun sonunu şimdiden gösteriyor. Biz ise bu bataktan kurtulmak için artık olağanüstü şeyler bekliyoruz.
Yeni sezon için yaklaşık iki hafta önce çalışmalarına başlayan takımımız teknik adam konusundaki boşluğu kulübümüze gelmeyi çok isteyen, biz taraftarların ise hiç istemediği Giray Bulak ile gidermişti ancak bu giriş fazla uzun sürmedi ve yaklaşık 10 gün sonra yollar ayrıldı. Pek çok futbol severin anlamsız bulduğu bu durumu biz daha önce hem de kulübü çok farklı noktalara taşıyabilecek bir ismi bundan daha kısa bir süreyle takımın başına getirmiştik. Evet Ersun Yanal sadece iki gün takımın başında kaldı ve o tarihten itibaren Gençlerbirliği ligin dibi dışında herhangi bir başarı göremedi. Neyse ki bu sefer isim Giray Bulak ve takımın ehemmiyeti bu ayrılığa bağlı olmayacak.
Giray Bulak’ın kulübe adım atmasıyla beraber neredeyse tüm taraftarların içini bir hüzün kaplamıştı ve kendimizi kümenin en ciddi adayı olarak ilan etmiştik bu olaydan sonra. Bu imza ve umutsuz sezon beklentisiyle beraber yapılan transferlerde ciddi bir çalışma olmadığını göstermişti kulüpte. Sürekli ters bir şeylerin gittiği kulüpte beklenmedik şekilde Giray Bulak’la yolların ayrılması haberi ise kendi adıma sevindirici bir gelişme oldu önümüzdeki sezona dair. Tabi ki gitme şekli ve zamanı hoş durmuyor, profesyonel anlayışa göre anlamsız bir durum var fakat sonuçta başarılı olamayacağı çok muhtemel olan birisinin erken zamanda gönderilmesi de bir taraftar olarak sevindirici. Burada yönetimin geçmişteki hatalarının sonucu olarak kulübümüz için olağanüstü başarısızlıklar diye değerlendirebileceğimiz durumdan ders çıkarmış olmasını temenni etmekle beraber yine aynı kafanın işleyeceği varsayımı daha ağır basıyor. Giray Bulak sadece bir örnektir Türk futbolunda ve bu tip örneklerin sayısı da oldukça fazladır. Bizde başka bir örnek bulacağız diye düşünüyorum ismi Giray Bulak olmayan. İsteğimiz ise gerçekten kariyerinde bir şeyleri başarmış ve daha fazla başarı isteyen birisini takımın başında görmek.

Bu olay haricinde kulüpte yaşanan bir başka gelişme ise transferde biz zamanların çok konuşulan, geleceğin en iyi futbolcularından olarak gösterilen fakat olamayan Cafercan Aksu’nun takımımıza dahil olması. Benim için bu transferin değerlendirmesi kulübe olan maliyetiyle orantılı. Profesyonellik kariyerinin neredeyse tamamını alt liglerde geçirmiş bir oyuncu için kulübümüz her ne kadar kötü zamanların içinde olsa da büyük fırsattır. Şanslının futbolcu olduğu durumda kulübe ekonomik yükü az ve verilen şansın kendiside farkında ise hem kendisi hem de takımı için faydalı olacaktır.
Son sezonlarda ismimizin sürekli küme düşme adayları arasında yer alması ve bitirdiğimiz bu sezonunda yine aynı şekilde geçmesi İlhan Cavcav ve yönetimini tatmin etmedi ve artık bu olaya son noktayı koymak isteyerek takımı Giray Bulak’a bıraktılar. Takımımızı her geçen yıl daha geriye götüren bu ekip küme düşme adayları arasında bize sağlam bir yer ayırmış oldu böylece. İtibarımızın gün geçtikçe eridiği dönemlerden sonra ölümün eşiğine geldik. Bize yakışan artık düşmek olmalı.

Giray Bulak, tabiri yerindeyse her takım taraftarı için futbolun istenmeyen kişisi. 20 yıllık antrenörlük geçmişinde oldukça takım çalıştırmış ve genel olarak hepsinde başarısız olmuş bir kişi. Uzun kariyerinde lig sıralamasında gördüğü en yüksek derece 5. lik. Zaten her dönemin iddialı takımlarından olan Trabzonspor ve UEFA Kupa’sında 4. tura kadar yükselmiş Denizlispor’u devraldıktan sonra geçirdiği sezonlar hariç kariyerinde hep dipleri görmüş. Bu yıllarında küme düşmesinde büyük pay sahibi olduğu takım sayısı da oldukça fazla. Kim bilir bunlara bir halka daha ekler ve bu da biz oluruz.
Görüldüğü gibi CV’si oldukça etkili Giray Bulak’ın. Bunu gören başkan ve yöneticiler fırsatı kaçırmamış ve hemen imzayı attırmayı başarmışlar Giray Bulak’a. Giray Bulak özellikle sezonun başlarında tribünümüzden, başkan ve yönetime yakın koltuklardan hiç ayrılmayıp kendini fazlasıyla göstermiş ve geliyorum sinyalini vermişti. Hayaller gerçeğe dönüştü ve artık takımımızı emanete bıraktık. Bu güzel filmin sonu acıklı olacak, şimdiden oluşan merakları dindirelim.
2010-2011 sezonunu 14. sırada tamamlamış bulunuyoruz. Sezon öncesi kadro durumumuza baktığım zaman yerimizi orta sıralarda 8 ila 12. lik arası bir yerde öngörmeme rağmen puan olarak bu noktadan fazla sapmasak da sıralama olarak çok aşağıda kaldığımızı söyleyebiliriz. Aslında pek fazla fark eden bir durumda yok, tepelerde değilsen her nokta aynı anlamı veriyor. Kötü plan program neticesini bu sezonda göstererek taraftar olarak bizleri şaşırtmadı.
Sezon öncesinden sonuna kadar yaşanan gelişmeleri kısaca derlersek eğer önceki sezondan kalma teknik direktör Thomas Doll ile yola başladık. Kendisi yaz dönemini kişisel uğraşları için geçirdiğinden takımın transferleri ve hedefini belirleyemedi, isteksiz davranışları da eklenince başarısız sonuçlar neticesinde kovularak Türkiye’ye veda etti. Doll döneminde yaşanan sıkıntılar sadece başarısız sonuçlar olmayıp takım için önemli futbolcularında uzun süreli sakatlıkları bu dönemin dikkate değer gelişmeleri arasındaydı.
Doll’ün gönderilmesinin ardından yerini yardımcısı Ralf Zumdick aldı. Ralf’in takımın başına geçmesi bizler için sürpriz oldu, sebebinin ise istediği tazminatın kulüp tarafından verilmeyişi olduğu bilgisi daha fazla şaşırttı bizleri. Takımın emanet edileceği ismin çok cüzi miktardaki tazminatın verilmek istenmemesinden dolayı takımın başına gelmesi bizden başka kaç kulüpte olur bilemiyorum. Kendisinin bile beklemediği şekilde takımın başına geçen Ralf döneminin başlarında sakatlıklar doruk noktasına ulaşmış ve takımın kötü gidişi devam etmişti. İlk yarı sona ererken kümenin ciddi adayları arasında yerimizi almıştık. İkinci yarı öncesinde yapılan birkaç transferin olumlu sonuç vermesi ve sakatlıkların dönmesiyle takım ilk yarıya oranla daha iyi bir görüntü verirken alt sıralarda yer alan takımların aldıkları kötü neticeler sonrası küme düşme hattından uzaklaşmaya başladık. Bu dönemde bizleri en mutlu eden gelişme Türkiye Kupası’ndaki ilerleyişimizdi. Bundaki en önemli etken takımın başarısı değil iyi bir kura çekmemiz olmuştu. Final için çok umutlu olmamıza rağmen hiç beklenmedik bir şekilde yarı finalde elenerek kupada da hüsrana uğradık. Aynı dönemde ligde kalmamız kesinleşince zaten öylesine teknik adam sıfatı verilen Zumdick’le yollar tamamen ayrıldı ve yine ilginç bir şekilde takımın başına onun yardımcısı M.K. geçirildi. M.K. kulübün tepe kesimine olan yakınlığı ve sonsuz saygısıyla bilinen bir şahıs. Kendisi taraftarlar olarak pek sevilmeyen, hoş karşılanmayan ve hatta sürekli tepki verilen birisi olmasına rağmen yönetim kesimine olan saygısı neticesinde kulüpte çeşitli görevler alan birisi. Son işi de alt liglerde bile yapamayacağı bir iş olan teknik direktörlük oldu bu sayede. Sezonun kalan 4 maçında takımla birlikte sahaya çıkan M.K. basına yapmış olduğu çelişki dolu ve saçma sapan açıklamalarında yeri sağlammış gibi gösteriyor kendini. Yeni sezonda ismi geçen birçok gereksiz şahıs yanında onlar kadar ve hatta belki de daha fazla gereksiz olan bu şahsın akıbeti önümüzdeki günlerde belli olacaktır. Bizim isteğimiz ise bu ismin Gençlerbirliği ismiyle teknik adamlıktan öte güvenlik görevlisi olarak bile hiçbir şekilde yan yana gelmemesidir.
Böyle akıp giden bir sezonun sonunda yapılacak en makul şey önümüzdeki sezona bakmaktır haliyle. Bizler aslında her kayıp sezondan sonra önümüzdeki sezona bakıp yine bir sonuç alamadığımızdan önümüzdeki sezona biraz daha az bir hevesle bakacağız. En merak edilen teknik adamlık hususu için M.K. ve türevleri isimlerinin geçmesi yeni sezona bekleyişte büyük bir endişe veriyor bizlere. Yıllardır yönetim kademesinin yapmış olduğu hamlelerden yola çıkarsam önümüzdeki sezon sonu da bir kayıp sezon diyeceğimizden fazla bir şüphem yok. Düşünemezsen amaç koyamazsın, amacın olmadan hedefe gidemezsin. Çok eksik noktamız var ve düzeltebilecek olanlarda şu anda olanlar değil.
Ralf’de Kovuldu.
26 Apr 2011 11:19 AM (13 years ago)
İki sezondur önce Thomas Doll’ün yardımcılığıyla takımımızda tanınan Ralf Zumdick, sezon başlarında Doll’ün kovulmasının ardından görünümde birinci adamlığa yükselmiş ve bu haftaya kadarda takımı idare eden görünümünde olmuştu. Basında her ne kadar istifa etti diye belirtiliyorsa da kendisi Cavcav tarafından kovuldu, yine her ne kadar teknik direktörümüz gibi görünse de bu da şüpheliydi. Yönetime olan sonsuz bağlılığıyla bilinen Mustafa Kaplan’ın takım üzerindeki otoritesi maçlarda, açıklamalarda, son istifa olayında da kendisini belli etti. O bakımdan Ralf Zumdick’in kovulması esasen benim için bir anlam ifade etmemekte. Sadece görünümdeki, birkaç kuruş tazminat için takımın başında bırakılan kendi halindeki Ralf artık yok. Kendisinin takıma ne gibi katkıları oldu diye kısa bir özet geçersem eğer, ilk geldiği zamanlar takım güzel ve modern bir futbol oynamış, ilerleyen zamanlarda düşen futbol belli bir süre mecazi anlamda 60’ların futboluna dönmüş, son zamanlarda ise seçimleri tartışılır olmuştu. Türkiye Kupası’nda yarı finale kalmamız kura gereği zor olmamıştı, zaten biliyorduk buralara kadar geleceğimizi. Ligde kalmamızda zor olmadı, bizden çok diğer adaylar kurtardı bizi. Kısacası Ralf yalandı ve öylede geçti.

Önümüzdeki senaryolar ise şimdiden oluşmaya başladı, zaten biz aynı ezberleri yıllardır yaşayan kulübün taraftarıyız, olanları ve olacakları kovulma üzerine gelen ilk açıklamalarla tahminde edebiliyoruz. Kısa özetlemek gerekirse önümüzdeki yılın planlarına şimdiden başlanmış ki her sezon sonu duyduğumuz şeydir ve bu planları hayata geçirecek 3-4 yerli teknik adam göze kestirilmiş, temas halindeymişiz. Bu açıklamaları Cavcav’ı, Gençlerbirliği’ni, Türk futbolunu, Türk teknik adamlarını ki özellikle bizim alabileceğimiz 3-4 tanesini bilenler yorumlasın, bilmeyenlerde öğrenmesin ki futbola dair pozitifliklerini korusun. Kısaca içinde bulunduğumuz kötü yol daha uzun, iyiye girmek için bir yol ayrımı şart ki bu da ana yol olmalı.
2010-2011 sezonuna kadro kapasitesini göz önünde bulundurarak büyük iddialarımız olmadan başlamıştık, düşüncelerimiz orta sıralarda yer alan, çok çalışılırsa üst sıraları zorlayan bir takımdı ama daha sezon başında yaşadığımız uzun süreli sakatlıkların kendisini göstermesi, bununla beraber gelen kötü sonuçlar, sezon başındaki hocamız Thomas Doll’un kafasında takımı bitirmesi, her zamanki yanlış yönetim gibi nedenlerden kötü bir sezon geçireceğimiz belli olmuştu ve küme hattında kendimizi bulduk uzun süreler. Ligin bitmesine 4 hafta kala takım için, bizim için lig tamamen bitmiş oldu. Ligin geri kalan bu kısmında maç analizi yapmayıp bu alanda sezonu bitiriyorum. Umarım yeni sezon için güzel şeyler yazabileceğim gelişmeler olur, artık kötü günleri tamamen geride bırakmış oluruz.

Bugünkü maçımızdan kısaca bahsedersem eğer önceki maçlarımıza benzer şekilde yine farklı bir kadro ile karşılaştık. Karşılıklı cılız atakların olduğu karşılaşmanın ilk yarım saatlik bölümünde ciddi hakem hatalarına maruz kaldık, çok net bir penaltımız sarı kartla cezalandırıldı, golümüz Süper Lig’de pek görülmeyen bir şekilde iptal edildi ki görüş açısını engellediği de pozisyona bakılırsa söylenemez, diğer pozisyonlardaki takdir hakları da çoğunlukla aleyhimize oldu. Hakem Suat Arslanboğa, karşı tribündeki yan hakemle birlikte erken teşhiş olarak hakemlikten azledilmeli, futbolun önündeki görülen engeller ikinci şansa bırakılmadan ortadan kaldırılmalı. Maçın ana temasını hakemler oluşturdu diyebiliriz. Yaptığımız hatalar zinciri sonucu yediğimiz golden sonra fazla sayıda net pozisyon kaçırdık, değerlendirdiğimiz bir pozisyonla da beraberlikle bitirmiş olduk maçı. Yine bana göre maçın en önemli olayı ise son 20 dk. lık bölümde az sayıda taraftarımızla yaptığımız protestomuz oldu. Bundan sonraki maçlarımızda da devamının gelmesini bekliyoruz. İyi günde, kötü günde takımın yanındayız ama kötü günleri iyiye çevirmek için uğraşanlardan olmak Gençlerbirliği taraftarlık vazifesidir. Yeni sezona kadar maç analizi dışında önemli gelişmeler olduğunda görüşmek dileğiyle…
Maç öncesi belirttiğim gibi maç iki takım açısından ligdeki puan, sıralama ve buna bağlı olan amaç açısından bakıldığı zaman sıradan bir lig maçından fazlası değildi. Maçın önemi iki takımında esas hedefi olan, bu sene bir şeylerin başarıldığını göstermesi açısından bir derece başarı sayılan Türkiye Kupası’nın olası finalist takımları olmasından ileri geliyordu. Maç iki takımında rahat oyun sergilemelerinden olsa gerek futbol adına keyif vericiydi. Temponun çoğunlukla yüksek olduğu karşılaşmada karşılıklı ataklar, yakalanan pozisyonlar maçı güzelleştirdi, olası final için futbolseverler adına umut verici bir karşılaşma oldu. Genel olarak güzel geçen karşılaşmanın ilk maçtaki gibi en göze çarpan çirkinliği hakem İlker Meral oldu. Kendisi öncelikle geniş vücudunu inceltene kadar hakemlikten uzaklaştırılmalı diye düşünüyorum.

Maçın 90. lık bölümünü kısa bir değerlendirmeye alırsak; bizim açımızdan son haftalardaki görüntümüzden farklı bir maç olduğunu söyleyebiliriz. Önceki maç yazılarımda da belirttiğim gibi maçlara hızlı başlayıp, sonunu getiremeyen takım kimliğimiz bu hafta kötü başlayıp iyi bitiren şekline dönüştü. Bu farklılıktaki ortak nokta ise takımın maçı isteyip istememesi, gol atma düşüncesinin belirli anlarla sınırlı olması. 2-0’dan sonraki görüntümüz kaleye oynamak şeklinde gelişirken 2-2’den sonraki görüntümüz ise skoru koruma düşüncesiyle oyunu yavaşlatma yönünde olunca gol pozisyonu oluşturabilecek pozisyonlarımız başlamadan bitmiş oldu. Takıma yatkın olan oyun şeklimizi olabildiğince uzun dakikalar tutmayı başarabilsek şu andaki sıralamamızdan daha yükseklerde olabilirdik. Maçla ilgili olarak dikkat çekmem gereken nokta son haftalarda kendine göre olağanüstü bir performans ortaya koyan Jedinak ile genç kalecimiz Özkan’ın iki haftadır kaleyi devralmasıyla birlikte devleşmesi. Serbest vuruştan jeneriklik bir gole de imzasını atan Jedinak oynadığı oyunla son zamanlarda transfer dedikodusu içinde olduğu Everton’a gitmek istediğini gösterir oyununa bu haftada devam etti. Genç kalecimiz Özkan’ın Türk futbolu içinde büyük bir değer olduğunu, birinci kalecimiz görünümündeki Serdar’ın oldukça düşen performansından sonra kaleyi devralması düşüncemiz Serdar’ın sakatlığıyla birlikte ancak gerçekleşti, dileğimiz haksızlığa uğramayıp kaleden uzaklaştırılmaması.

Artık ligin sonunu beklemeye tamamen başladık diyebiliriz, bundan sonraki haftalar hem yeni sezon için yeni bir oluşum içerisinde değerlendirmeli, hem de kupaya olan motivasyon tamamen sağlanmalı. Finale giden yolda son maçımızı bu perşembe İ.B.B.’ye karşı kendi sahamızda oynuyoruz. İlk maçta elde ettiğimiz avantajlı skoru bu maçta da lehimize kullanarak turu geçeceğimize inancımız tam. Umarız bu inancımız yerini hüsrana bırakmaz ve kötü giden sezonu iyi bir finalle kapatmış oluruz. Haydiiii Gençler…
Ligin bitmesine 7 hafta gibi uzun bir süre olmasına rağmen küme düşme hattıyla olan 10 puanlık fark ve lig için herhangi bir iddiamızın olmaması bizi ligin sonunu beklemeye şimdiden itti, tek hedefimiz olan kupaya kitlenmiş durumdayız. Son 4 haftalık periyotta oldukça zorlu bir fikstürümüz vardı ve buradan 4 puan çıkartarak iyi bir iş başardık diyebiliriz. Bu ve önümüzdeki haftaki maçta yine bizim için zorluk derecesi yüksek olan karşılaşmalardan. Ligde evimizde oynadığımız son 6 karşılaşmanın 5’ini kaybetmemiz hanemizde kötü bir istatistik olarak yer alıyor. Kayserispor ise şu anda çok kötü bir dönem geçirmekte ve son 4 haftayı mağlubiyetle kapatmış durumda. Ligde Avrupa için iddiaları diğer takımlarında çabalarıyla başarısız olacak gibi duruyor bu form durumuyla. Her sonuca açık bir karşılaşma bekliyorum.

İlk yarıda oynadığımız karşılaşmada iyi bir oyun ortaya koymamıza rağmen son vuruşlardaki başarısızlığımız kendini göstermiş ve istediğimiz sonucu alamayıp karşılaşmayı berabere bitirmiştik. Ligin ikinci yarısıyla birlikte yapılan takviyeler ve sakatlarımızın düzelmesiyle birlikte potansiyel olarak çok daha iyi bir kadromuz olmasına rağmen teknik adamlarımızdaki sorunumuz nedeniyle kazanabileceğimiz pek çok karşılaşmayı kaybettik. Oynadığımız karşılaşmalara genel olarak bakarsak oyunun sonucunu kendimizin belirlediğini söyleyebiliriz. Özellikle maçlara çok iyi başladıktan ve golü bulduktan sonraki geriye yaslanmalarımız bize kazanma şansımız olan karşılaşmalarda puan kayıplarına neden oldu ama bu anlayışımızdan vazgeçmesini hala öğrenebilmiş değiliz. Bu maçın seyri nasıl olacak bilemeyiz tabi ki ama maç boyunca baskıcı ve hücumda hızlı oynayan takım kimliğimizi sürdürürsek olumlu olabilir, yeter ki sebepsiz yere geri çekilip rakibi zorla oynama isteğine kavuşturmayalım.
Son olarak hafta içi oynadığımız ve iyi sayılabilecek sonuçla döndüğümüz Bld. maçına biraz değinirsek aslında yukarıda anlattığım bizdeki temel sıkıntının bu maçta da ortaya çıktığı karşılaşma olduğunu görebiliriz takımımızı yakından tanımayan ve karşılaşmayı izleyenler için. Çok iyi başladığımız bir karşılaşmada tehlikeli bir skoru koruma mücadelesi içine girmemiz ve gelen golü hiçbir şey yapmayarak seyretmemiz neticesinde neredeyse finaldeyiz diyebileceğimiz bir karşılaşmayı Ankara’da biraz daha favori olduğumuz bir karşılaşma haline getirdik. Önceki maçlarımızdan ders alsak buna hiç gerek olmayacaktı ama kafalar değişmeyince aleyhte skorda değişmiyor. Artık 21 Nisan’ı bekliyoruz ve 10 sene önce kupayı kaldırdığımız yerde tekrar kupaya uzanmak istiyoruz. O zamana kadar ligi de umarız halletmiş oluruz.
Derbi Efendisi
26 Feb 2011 2:53 PM (14 years ago)

Son yıllarda ezici bir üstünlük kurduğumuz Ankaragücü karşısında geleneği bozmadık ve yine kazanmasını bildik. Bu maç bir derbi olması nedeniyle bizler için çok önemliydi ve kazandığımız için 3 puandan fazla bir sevinç yaşattı bize. Yalnız maçın genel görüntüsüne bakarsak amatör gözle zevkli bir mücadele olsa bile Türkiye’nin en üst düzey liginde böyle bir maç izlememiz futbol gelişmişliğimiz olarak tam bir felaket. Uluslararası alanda neden başarılı olamadığımızı bu maç çok iyi anlattı bize. Bu derin konuya girmeden maç sonucunun etkisine değinmek gerekirse zorlu fikstür öncesi son 3 sıradan şu anda 11 puan uzakta olmamız ve kupa mücadelesine ligi fazla düşünmeden çıkacak olmamız istediğimiz şeydi ve öylede oldu.

Maçın ilk yarısına baktığımız zaman dengeli bir mücadele vardı. Ankaragücü neredeyse pozisyon bulamazken bizim birkaç etkili olduğumuz atak vardı ve topa daha fazla sahiptik, yine de büyük bir üstünlüğümüz yoktu. Kadroda sürprizler vardı, bunlardan ilki Hurşut’un tercih edilmesiyle Zec’in yedek beklemesi ve Azofeifa’nın SONUNDA ilk 11’e girmesiydi. Oyun anlayışı olarak da son maçlardakinin aksine sürekli uzun oynayan görünümü vermedik. İkinci yarıya başlarken ilk yarı çok çalışan ve bir de kartı olan Mununga yerini Mustafa Pektemek’e bıraktı ve oyun başladıktan kısa bir süre sonra onunda katkısıyla golü bulduk. Golden sonra rakibinde isteksizliği nedeniyle baskımız daha da arttı ve ikinci gol geldi. Ancak bundan sonra kenardan da gelen müdahale ile lehimize olan oyunu rölantiye almak isterken arka arkaya yediğimiz iki gol bizde şok etkisi yaratırken rakibi ve taraftarını ayağa kaldırdı. Ancak yazının başında da belirttiğim gibi oldukça amatör olayların yaşandığı maçta sonradan iki gol daha atarak kazandık ve 27 puana yükseldik.

Maçın dikkat çeken noktalarını ele alırsak öncelikle Azofeifa’nın dönüşü hem beni hem de tribünleri oldukça mutlu etti. Maçta çok etkin bir oyun ortaya koyan Buffalo, uzaktan şutlarıyla, kenar ortalarıyla, yüksek pas isabetiyle, kritik müdahaleleriyle, sahadaki liderliğiyle takımımız için komple bir orta saha görüntüsü verdi bugün ve maçı kazanmamızda önemli bir etkendi. Yapılan hatalar nedeniyle uzun bir süre sahalardan uzak kalan Orhan’ın golle dönmesi de kendi ve bizim için mutluluk verici oldu. Pektemek takımın gole en yatkın ismi olduğunu bir kez daha kanıtladı ve gün geçtikçe güçlendiği gösterdi. Oktay ve Serkan enerjilerini sahaya iyi yansıttılar. Savunma ise yine umutsuz vaka olarak kalmaya devam ediyor. Saha dışında ise Ankaragücü tribünlerinin bize yaklaşımları istediğimiz türden değildi.
Hafta için büyük bir avantaja sahip olduğumuz kupa maçında Buca ile oynayacağız. Ligde şu an için rahat bir konumda bulunmamız nedeniyle bu avantajı hatalarla yok etmeden bizler için çok önemli bir hedef haline gelen kupada yarı finalde olmalıyız. Umarız bunu da başarabiliriz.
Gençlerbirliği sevdalıları olarak en önem verdiğimiz maçlardandır Ankaragücü maçları. Ulusal çapta fazla bir etkisi olmasa da Ankaralı futbolseverler olarak büyük öneme sahiptir ve galibiyetin sevinci bir başka olur. İki takımda ligin üst sıralarında olmasa bile alt sıralardan kurtulmak için rekabet halinde olduğundan puan olarak da kazanmanın önemi büyük. Son yıllarda oynanan maçlarda ezici bir üstünlük içindeyiz Ankaragücü’ne karşı, ligin ilk yarısında oynadığımız karşılaşmayı da 1-0 kazanmıştık. Beklentilerimiz yine aynı şekilde, kazanmayı gerçekten çok istiyoruz ve takım olarak da aynı bilinçle hazırlanıldığını futbolcularımızın açıklamalarından anlıyoruz. Cumartesi sonucu bekleyip göreceğiz.

Başkentten şampiyon çıkaramayan ender futbol ülkelerinden olduğumuz için bu durum taraftarlar, yöneticiler, basın, siyasiler vb. topluluklar tarafından dile getirilmiş ancak bunun için herhangi bir hamle yapılamamıştır. İki takımada şu anda baktığımız zaman gerek puan sıralaması olarak gerekte kendi içindeki durumları nedeniyle işler hiç iyi gitmiyor. Doğru düzgün bir futbol stadyumu bile olmayan başkentin futbol konusunda yüzünün gülmesini de daha uzun yıllar bekleyemiyoruz maalesef. Bizim durumumuz potansiyel bakımından iyi, bunun hayata geçirilmesinde sıkıntılar yaşıyoruz. Ankaragücü cephesi ise futbolda istenmeyen bütün olayların yaşanmasında son zamanlarda merkez rolünü oynuyor. Yönetim, teknik heyet ve taraftarlar arasındaki ayrılıklar nedeniyle uzunca bir dönem futbol dışında çok şey konuşuldu. Oynayacağımız maç öncesinde rakip Ankaragücü’nün istenmeyen kişisi olarak görülen Ümit Özat ile yolların ayrılacağı son haber oldu ve şu anda bu maçtan çok yeni hocanın kim olacağı tartışmaları var. Bu durum bizim maçımıza nasıl yansır bilemiyorum ancak genelde futbolcuların üzerinde olumlu etkisinin olduğunu daha önce benzer olayların yaşandığı takımlarda görmüştük. Biz, negatif etkisini göstermesini istiyoruz, umarız öyle olur.

Takımımız açısından bakarsak ve objektif olarak durumu yorumlarsak eğer bu maç çok kritik. Hem alt bölgeler ile üst bölgelerin iyice kaynaştığı dönem olması hem de bizim için fikstürün oldukça zorlaştığı periyoda girmemiz maçın önemini gösteriyor. Alt sıralardaki takımların göstereceği performansa göre bu periyotla birlikte kendimizi ligin sonlarında bulabilme ihtimalimiz var. Aslında takım olarak savunma hattı dışında önemli ve kaliteli oyuncuların bulunduğu bir kadroya sahibiz, bunu kullanamadığımızı ve teknik adamlardan oluşan sıkıntıyı son zamanlarda çokça dile getirdim. Yanlış seçimler, yanlış strateji alabileceğimiz maçları tersine çevirdi. En büyük beklentim bu düşüncelerin bu maçta olmaması ve takıma uygun bir diziliş ve sistemi benimsememiz. Rakibin içinde bulunduğu karışıklık ve güvensizlik ortamı iyi değerlendirilip zorlu fikstüre az stresli girebilmenin hesapları iyi yapılmalı. Maç sonucu tahminim 1-0 kazanacağımız yönünde.
Çarşamba gecesi Gençlerbirliği’ne gönül vermiş az sayıda kişi tarafından kurulan ve gün geçtikçe hızla büyüyen haydigencler.com kuruluşunun 4. yılını güzel bir yemekle kutladı. Bu yemeğe Gençlerbirliği’ne gönül vermiş biz taraftarlar, futbolculardan Orhan Şam, Murat Kalkan, Yasin Öztekin ve Oktay Delibalta, Gençlerbirliği tarihinde efsane olmuş eski başkanımız Hasan Şengel, sporx.com yazarı Tolga Özek ve tribün için çok değerli olan isimler katılımıyla Gençlerbirliği ismine yakışır güzel bir gece yaşadık.

Gecenin düzenlendiği salon kırmızı siyah renklerle donatıldı, tribünden manzaralar slayt gösterisiyle ekrana yansıdı, 2003-2004 sezonundaki UEFA Kupası başarımızı hep beraber izleyerek tekrar gururlandık, çekilişle onlarca Gençlerbirliği ürününü kazananları belirledik, futbolcularımıza, taraftarlarımıza, bu kulüp için emeği geçen değerli isimlere ödüllerini verdik, bolca tezahürat yaptık, futbolculardan Türkiye Kupası için söz aldık, onlarla sohbet ettik, eleştirimizi de yaptık övgülerimizi de ilettik, yedik, içtik, güldük, eğlendik, doğum günü pastamızı kestik, oynadık, zıpladık, fotoğraflar çektirdik. Ve sonunda hepimiz aynı şeyi söyledik. İyi ki Gençlerbirlikliyiz, iyi ki Haydi Gençleriz ve bundan hep gurur duyacağız.
Bu sezonki ikinci deplasman galibiyetimizi zor da olsa alarak ligde ilk defa iki maç üst üste kazanma başarısı gösterdik. Rakibimizin yaklaşık 55 dk. 10 kişi oynadığı karşılaşmada yine istediğimiz oyunu ortaya koyamasak da sonuç bizim için sevindirici oldu. Milli takımlarından dönemeyen Mununga ve Azofeifa karşılaşmada oynayamazken Mustafa Pektemek’in dönüşü hem kendi açısından hem de takım açısından muhteşem oldu ve onun kaydettiği gol bize derin bir nefes aldırdı.

Özellikle bizim için son derece önemli olan karşılaşmanın ilk yarısında tutuk bir oyun ortaya koydu iki takımda. İlk yarı boyunca uzun oynayıp hızlı adamlarımızla etkili olmaya çalışan bir stratejimiz vardı ancak bunda pek başarılı olamadık ve bu anlayış bizim topa sahip olmamızı ve ataklara yön vermemizi engelledi. Maçta 35. dk. ya kadar dengede giden bir oyun varken rakibin bu dakikada kırmızı kart görmesiyle oyun lehimize değişmeye başladı. Zaten iyi bir performans gösteremeyen İ.B.B. özellikle ikinci yarıda tamamen savunmayı düşünerek uzun bir süre kalemize dahi gelemedi. Bu dakikalarda topa sahip olan taraf biz olmamıza rağmen net pozisyon üretme bakımından sıkıntı çektik. Kapalı rakip savunmayı uzaktan sert şutlarla geçmeye çalıştık ama bundan netice alamadık. İkinci yarıda üç puan için yapılan müdahaleler bana göre kısmen doğruydu ve son dakikada bu değişikliklerden ikisinin katkısıyla attığımız gol bize istediğimiz galibiyeti getirdi. Maçın en iyi performansı Serkan Çalık’a aitti ve maçta yapması gereken her şeyi yaptı. Aldığımız bu sonuçla küme düşme hattıyla aradaki puan farkını sekize çıkarmış olduk. Özellikle önümüzdeki iki haftayı iyi neticelerle tamamlayabilirsek orta sıralarda rahat bir yer edinip kupa için hem motivasyon hem de inanç kazanabiliriz.

Bu maçın öne çıkan olayı aslında başlıkta da belirtmiş olduğum gibi golcü oyuncumuz Mustafa Pektemek. Kendisi sezon öncesi yaşadığı talihsiz sakatlık sonrasında yaklaşık 6 ay aradan sonra sahalara döndü. Henüz hazır olmadığından daha belli bir süre uzun dakikalar oynayamayacaktır ama bu halde bile kendisinden beklenileni yapmayı başardı. Atmış olduğu golde şansı yardım etse de oluşan pozisyonlarda doğru yerde bulunması ve bitirici özelliği ile takımdaki önemi çok büyük. Golden sonra sevinç gözyaşlarını tutamayarak formasını ne kadar özlediğini de bizlere gösterdi. Umarız bundan sonra sağlıklı bir şekilde takımda yerini alır ve bizim için gollerini atmaya devam eder.