Herşeyi tüketmiş, yemiş, bitirmiş hissediyorum kendimi.Tüketen topluma ayak uydurdum sanırım.İstenen şarkıyı peçeteye yazma olayını her ne kadar sevmesem de tüm isteklerimi peçeteye sıralayıp canlı müzik olan bir yere gidip soliste uzatmak istiyorum.
"Sevgili solist, madem sana peçete uzattım ilk önce senden bir şarkı isteyeyim.Öyle bir şarkı söyle ki hiç duymamış olayım.Duyduğum anda aşık olayım şarkıya ve günlerce aynı heyecanda dinleyeyim.Şaşırıp kalayım.
Bana öyle bir cümle kur ki kelimeleri yanyana daha önce hiç görmemiş, duymamış olayım.Evimin duvarlarına yazacak kadar seveyim.
Öyle bir insanla tanışayım ki beynine hayran olayım, gerizekalılığımı hissedeyim yanında.
O kadar rahat olabileyim ki yapmak istemediğim bir işle karşılaşınca karşımdaki insana küfredip başımdan defedeyim.
Solist değil misin? Peçeteye yazınca yaparsın bunları.Daha önce yaptığını çok gördüm.Sevgiler.."
Dip Not1:Yazıyı tamamladıktan sonra gördüm ki Cnbc-e de The Guitar adlı bir film varmış.Anıma uyar.
Dip Not2:Geçen sene kutlamaya başladığım Paylaşma Günü'nü unutmadım.Biraz geciktik bu kez ama kutlu olsun günümüz:) Buyrun paylaşıyorum ben:
Sinirlerime hala hakim olabiliyor ve haftalar sonra bloga şu anda yazabiliyorsam bunu sadece Bedük'e borçluyum.
Şu an bilmem kaç desibele karşı savaş veriyorum Bedük'ün son şarkısı Gel Aşka ile...Evimin önünde belediye başkanının düğünümsü kutlaması kaynaklı pencerelerimdeki zıngırdamaya, zeminle temas eden her yerimdeki titreşime, kim olduğunu bilmediğim bir sanatçının gazı ile halkın yükselen sesine rağmen kendimi kontrol altında tutabiliyorsam (Bedük destekli bile olsa) ben hakikaten peygamber sabırlı, müstesna bir şahısım..
İnte'nin film eleştirmeni kesildiği an:
Senaristlerin çoğu milletimizin ya duygusal yönünü ya da gülmeye muhtaç yönünü yakalayıp kemirmiyorlar mı? Güldürdün, yap serisini kır parayı.Olmadı baktın millet ağlamaya aç vur canlarının çıkacağı hassas noktalarından yine kır parayı.Milletteki ağlamanın ya da en azından hislenmenin sebebi de tamamen saklanan duygularını böğürmeye bir fırsat yakalama ihtiyacı.
Çağan Irmak bu bahsettiğim ikinci durumu yakalamış, sürdürmeye devam etmiş bir senarist yönetmen olduğundan yaptı Babam ve Oğlum'u, vurdu insanları hassas noktalarından.Nasıl oldu bu? Şöyle ki herkes ya evlat sahibi ya da evlat olduğundan acıklandı duruma, filme taptı.Tuttu mu tuttu.Güzel miydi eh.Yaratıcı mıydı kesinlikle hayır..
İkinci darbeyi de yedi mi hisli milletim Issız Adam'dan.Yedi.Neden? Herkes aşık oldu zamanında.Ayrıldı.İçinde kalan söylenmeye fırsat bulunamamış sözler oldu.Unuttu.Evlendi.Bu seçeneklerden birini yaşamamış Türk insanı yoktur.Noldu? Filme yine tapıldı.Yaratıcı mıydı konu? Yine hayır.
Kendi hayatımın kimi kesitleri bu filmlere taş çıkartacağından yaşanılanlardan bazı kesitleri satsam hem insanları ağlamak ne kelime böğürtürüm hem de paraya para demem.Hem gerçekler ele alınmış olur hem de kıytırık konuları solda sıfır bırakacak, hayal etmenin sınırlarını zorlayacak bir yapıt ortaya çıkar hem de ben yine paraya para demem ..na.. tıym..
Issız Adam'ı izledim, kızdım da yazdım bunları.Devrik cümleler varsa, noktalamada hatalar varsa söyleyin Çağan Irmak'a film yapsın bu yazıyı da.Ben de yineliyorum paraya para dememiş olurum .....tıym.
2009'un ilk ayını özetlemeye çalıştım kendi kendime.Yaşananlara anlam verememekten kaynaklı kelimelerim yetersiz kaldı.Şu hikaye şimdiye kadar tadına varılan hisleri sanırım özetlemeye, derdimi anlatmaya yeterli olacak:
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde kendi halinde oraya buraya uçmaktan başka bir gayesi olmayan bir kuş oldukça soğuk bir günde yine kafasına göre uçarken soğuğun etkisiyle kanatları donuvermiş ve kuş kendini yerde bulmuş.Hareket edemezken ordan geçen bir inek kuşun üzerine sıçmış.Kuş duruma çok sinirlenmiş ve ineğe boyuna posuna bakmadan diklenecekmiş ki o sırada bokun sıcaklığı kuşun kanatlarını çözüvermiş ve kuş tekrar uçabileceğini anlayınca sevincinden ötüvermiş.Ordan geçen bir kedi kuşun ötmesiyle birlikte onu farketmiş ve kuş tam uçacakken onu yemiş.
Bu hikayeden çıkarılacak dersler:
Çocuklardan kan alınması olayı ayrı bir güldürüyor beni.Denk geldikçe izliyorum ve itiraf ediyorum ki onların mimik değişimlerini izlerken eğleniyorum.Başlarında durup suratlarına bakarken onlar da kocaman gözlerini size çeviriyorlar, o esnada iğne batırılıyor kendilerine ama size bakmaya devam ediyorlar.Sonra kollarına bakıp, iğneyi gördükleri andaki halleri var ya işte o ifadeleri muhteşem."Ulaaaannn ne zaman soktunuz onu orayaaa?Kolumda sivri bir şey var bu neeee?Acımıyor aslında ama tam şu anda çığlık atmam lazım."
Bugün bir tanıdığın çocuğundan kan alınmış, çocuğun gözleri yaşlıyken tanıştırıldık.Gördü ya bir de beyazları içgüdüsel korku tekrar belirdi gözlerde.Sonra annesi benim kan alan ablalara ne kadar çok kızdığımdan falan bahsedince biraz yanaştı yanıma.Acısını paylaştığımı gösteren bir role bürünerek "Canım beniiim ne yaptılar sana?" dedim.Cevaba koptum."Söyyyleyememmmm."Öyle içli, içten söyledi ki sanırsınız hayatının en büyük darbesini yemiş.
Az sonra o ablaların yanına gideceğimi ve ona bunu yaptıkları için onlarla konuşup, kızacağımı söyledim.Bir parça daha güvendi bana.Annesi bana baybay yapmasını söylediğinde yine "Yapppamammmm." cevabıyla ne büyük bir trajediye şahit olduğumu anladım.
Nasıl bir zevktir bendeki anlamıyorum ama denk gelirseniz bir izleyin o ifade değişimlerinin abukluğunu.Eminim bana hak vereceksiniz..
İnsanın hiçbir şey düşünmeden sonuca ulaşmak istediği kıvamda film seyredebilmek cidden zor iş.Öyle duru, öyle akıcı gidip sakinlik aşılamalı ki insana bittiğinde tüy gibi hafif hissedebilmeli kişi.Şu an blogun adına yakışır vaziyette yazabiliyorsam yazıyı, bu halimi Artemismis seçimi Kikujiro'ya borçluyum.Yeni masajdan çıkmış gibiyim a dostlar.
Kikujiro no natsu normalden daha duru bir çocuğun annesine çocuk gibi bir adamla ulaşmaya çalışması amacıyla başlayan, mutlu olma ihtimalinin önüne çıkan her engelin adam tarafından ortadan kaldırıldığı (ki bu ortadan kaldırma metodları da yer yer kahkaha attırmıştır) bir Takeshi Kitano yapıtı.Sakin sakin oturup seyr keyfi yaşamak adına doğru bir tercih yapmak isteyenlere benim de önerimdir.
En sevimli bulduğum sahnelerden biri de budur.Böyle de anlatılmıyor ki film.İzlemiş olsa cümle alem bahsetsek, konuşsak.Sahnelere tekrar tekrar deyinmeden anlatmış olamıyorum, hevesim kursağımda kalıyor.
Artemis'e dip not:Öcüden korktuğumdan falan yazdım sanma.Böö >:-(
Milletimize özgü eski adetlerden biri de bir kızın hamamda görülüp beğenilmesidir ya.Bunun günümüze uyarlanmış hali olayın kuaförde gerçekleşmesi olmalıdır aslında.Bir bayanı sabah kalktığındaki görünüşüyle falan algılayamazsınız.Kuaförde aldığı şekilleri görmek ya tiksindirir ya da aşık eder.Hem görüntüsünü hem de huyunu bir bayan en açık kuaförde belli eder.
Boyası yapılıyorken kim olursa olsun her bayan komik, tuhaf, yaratık gibi olur.Kesim esnasında da bir o kadar..
İşlemleri bittikten sonraki tepkileri asla ölçülemez.Beğenirlerse bir problem yoktur zaten ama bir teli beğenmesinler ne derece çirkefleşebileceklerini bir erkek tahmin edemez(kuaför değilse).Her saç telini görene kadar kuaförü arkalarında aynayla dakikalarca bekletebilir, bağırıp çağırabilir, işlemi yeniletmek isteyebilir, hatta ağlayabilirler bile.
Erkekler sürekli berberlerini sizde berbere değil sirke gittiği hayali uyandıracak şekilde anlatır dururlar ama asıl olay bayan kuaförlerinde.
İnte'nin erkeklere önerisi; kız arkadaşlarınızı tanımak istiyorsanız kuaförüne birgün sabredip beraber gidip nası bir tiple birlikte olduğunu anlayın.
Sen farklı mısın da atıp tutuyorsun diyeceksiniz ama ben kuaföre girdiğim anda hiç duymadığım liglerden maçlar gösterip iddaa kuponu doldurtan kırık bir kuaförüm var.Aynasının önünde iddaa kuponları, mini diz üstü ve kahve olan kız benim işte.
Fööönn sesleri ovalara yayılıırr..
1,5 aylık telaştan sonra normale dönüyorum.Bugün teftiş bitti, üzerine türk kahveleri keyifle hak ederek içildi.
Beklediğim ya da beklemediğim insanlardan gelen her türlü sabote etme girişimi onlar için üzülerek söylüyorum ki başarısız oldu.Titiz çalışmam gözden kaçmadı, bana ve duyması gereken herkese iletildi.
Tek olumsuz şey yılbaşı için planladığım seyahati iptal etmem oldu.İyi ki iptal etmişim.Çünki yola çıkacağım gün benim teftişim başladı.Daha ilk sigaramı içemeden başlayan sorgu sual tabii ki sabırsız İnte'yi bıktırdı.Kendimi tutamayarak bana daha ne kadar soru soracaklarını sordum ve beklemediğim şekilde bu tutumum onlara samimi geldi:) İşleri süresince sanırım en çok ben güldürdüm, enerji verdim adamlara. Bütün gün geçen koşturmayı gün sonunda bitmiş sanmama rağmen hergün bir şekilde tüm birimlerle bağlantılı olmamdan kaynaklı olarak odaya çağırıldım.O, şu, bu her türlü dökümü ilettim.Alıştım ama bu maximum koşuşturmalara.
Şu an tek isteğim bir süreliğine bir yerlere kaçmak.Oturmak.Yatmak.Öyle durmak.
-Nerde okuyosun kızım?
-İngilizce öğretmenliği.
-Aman iyi iyi evladım.Bayan için en ideali öğretmenlik.Aferin kızım.
-Ne olacaksın sen yavrum?
-Eczacı olacağım.
-Aman çok iyi çok iyi yavrum.Bayan için en iyisi bir öğretmenlik bir de eczacılık.
Sebep:Kıçını kırıp evinde oturması en muhtemel meslektir bunlar halk gözünde.Hem para getirir hem ev işlerine, çoluğuna çocuğuna zamanı kalır.İnek ya bu.Etinden, sütünden, gücünden faydalanmak lazım.
Genç yaşta sadece evinde otursan.Ne iş yaparsın sorusuna cevabın ev kızı, ev hanımı, evde otururum olduğunda; "Hııı!" der dudak büzerler.Neden? Herşeyin hakkından geliyorsun ama para getirmiyorsun.Yani -1 sin baştan.Böreğin iyiyse +1.Puan sistemi farklı biraz.Merak eden olursa derecelendirmeyi uydururum bir ara.
Allah müstehakını versin bu mantığın.Di mi blog?
Nasıl bir telaş içerisinde olduğumdan bir yazı öncesinde bahsetmiştim.Şu anda telaş sonrası rehavet hallerindeyim.Atlatmış değilim henüz hiçbir şeyi ama bir ferahlık, bir vurdumduymazlık hakim oldu ki bana bilemezsiniz.Bizim birim dışındakiler için sinir bozucu bir halde de olabilirim ama açıkçası bunu da pek umursamıyorum.Bizim ekip mutlu görünüyor bu halimden.Sanırım onlar da yeterince gerilmiş olacaklar ki ufak bir sözümle kahkahalar patlatır hale geldiler.Cümleten delirdik.
Nedir ki milletçe bizi bu kadar geren şey? Hamster gibiyiz.Topluca olduğumuz yerde koşup duruyoruz.Okurken gerilim, çalışırken gerilim, dururken bile gerilim var."Duruyorsun olum" desen gerilecek adam, "abi durmamam lazımdı ben nasıl dururum" edasında.Ev hanımının telaşı akşama yemek yetiştirmek.O akşam da aç yatılabilme gibi bir ihtimal değerlendirilmiyor.İmkansız, yemek yetişmeli.
Telaş halinden sıyrılmanın yolunu buldu halbuki Umut Sarıkaya çoktan.Kendime hatırlatırım bu durumu ara ara.Ara ara anons yapacağım çalışanlara:
Hastalarımızın ve hastane personelinin dikkatine!!
Ne hastalık biter ne hasta ne de iş
Panik yapmanıza gerek yok
Hepiniz sakin olun
Gelin kantinde birer çay içelim
Olmadı Monta Sıçalımmmmmm..
Haydeeee
Tey tey teyy tey
Bizlere garip haklar verilmiş.Çoğumuz bir kısmından habersizken lüzumsuz vatandaşlar bunları tüpte çokomelin dibini emer gibi sonuna kadar sömürüyor.
İnsan Hakları, Hasta Hakları, Tüketici Hakları...
Hakkımızı ararız aramasına da çoğu zaman gerek görmeyiz şikayette bulunmaya, konunun üzerine gitmeye.Ha ben genelde tembelliğimden harekete geçmiyorumdur ama çok pis çirkefleşedebilirim o da ayrı.O anki ruh halime bağlı.
Haksızlığa uğramış nice insanımız sesini ya kibarlığından ya da cahilliğinden çıkaramazken onların başvuru haklarını lüzumsuz kullanan insanlar hayrete düşürebiliyor beni.
Acil servise gelip, kendisiyle belki de haddinden fazla ilgilenilen şirret bayanımız kendisine uygulanacak ilaç anlatılıp yapıldıktan sonra gidip hamile olmadığı halde "Hamile olma ihtimalim düşünülmedi" diye acil ekibini şikayet edebiliyor.
Bu da bir istismar değil midir?
Blog dirildi ama sessizliğe ulaşması çabuk oldu demeyin..O kadar çok düşünüyor ve konuşuyoruz ki bu aralar aslında.Tek eksiğimiz bu konuştuklarımızı sizlerle paylaşmak..
İş hayatımın en telaşlı, en yorucu, en stresli dönemini yaşıyorum bu hafta başladığından beri..Pazartesi komşu hastane eczacısından aldığım haberle bayram dönüşü teftiş geçireceğimizi öğrendim.Adım adım müfettişin gezdiği hastanelerden haberler alıyor ve sürekli çalışıyorum.Bugün evime en erken geldiğim gün.Ve ilk dinlenme fırsatımda paylaşımda bulunmak istedim.
Teftiş olayından bir korkum yok, gayet rahatım ama endişe ettiğim tek durum titizlenerek yaptığım işlerden herhangi birinden benden kaynaklanmayan sebeplerden ötürü bir sorun çıkabilecek olması.Bunun yaşanmaması için her durumu kontrol edip gözden geçirmem gerekiyor.
Salı gününden itibaren her günün cuma olduğu hissine kapılacak kadar yoruldum.Spontan bir hareketim esnasında çok sık es verir hale geldim.Konuşurken 3 saniye kadar duraksayabiliyor, yürürken sağa ya da sola seyirtebiliyorum.
Bayram sonrası ve yıl sonuna yakın gelecek olması bizler açısından pek iyi olmadı.Anlamadığım bu tarafa neden bu mevsimde geldikleri.Tatili de aradan çıkarmak için genelde yaza yakın ya da yaz sonu gelirlerdi.Geldiğinde "Hasta mısın müfettiş?, şimdi git mayıs sonu gel ulen!" deme fantezisi kuruyorum.İlaç/tıbbi malzemeden rastgele 5'ini seçip saydıracak bana.Bana! Gözüm yemezse "Yiyosa sen say uleeenn.Yürü git manyaa bak!" şeklinde yaklaşımlarda da bulunabilirim.Zaten son 1 haftadır önceden yaptığım yetmezmiş gibi elime geçeni sayıp miad kontrolü yapıyorum.Bu zaten meslek icabı oturmuş bir reflekstir bende.Daha adama/kadına söylemeyi planladığım çok şey var ama şu teftişi atlattıktan sonra paylaşayım gerisini:)
Bu mesele stresimin %10 luk kısmı bile değil.Geriye kalan kısım kardeşimin askere gidecek olması.Nereye gideceği ne olarak gideceği 10'unda belli olacak ve bundan kaynaklı bir gerginlik durumu var hepimizde.Tüm dualarım sağlıklı huzurlu gidip aynı şekilde dönmesi için...
Dip not:Yazamazsam şimdiden hepinize mutlu bayramlar..
Şimdi herşeyi daha iyi anlıyorum.Aydınlandım a dostlar.Neyin sayesinde olduğunu duyunca şaşıracaksınız:Ana Haber Bülten'i sayesinde aydınlandım bu akşam.
Siyasetten bahseden bir blogger olmadığım halde bugün biraz tiye alacağım.Dün yemek esnasında gülmekten boğulmama sebep olan cümleleri sarfeden hemşerimin şimdiye kadar sarfettiği traji komik cümlelerinin nedenini bugün yine aynı saatlerde öğrendim ve bir ışık hüzmesiyle parladım.Koltuktan havalandığımı hissettim.
Bugüne kadar nice filmlere konu olan kozmik ışınlara maruziyetimiz sonunda gerçekleşmiş.Meğer atmasyon kelimelerden ibaret değilmiş bu senaryolar.Ciddi ciddi başımıza gelecekmiş günün birinde.Ha bu sevindirici bir olay değil belki ama aydınlanışımın sebebi olduğundandır bu sevinç ve heyecanım.
Şimdiye kadar beni hayrete düşünen siyaset adamı hemşerimin aslında bir suçu yokmuş.Her tutumunun sebebini ben bu kozmik ışınlara bağladım.Adam kozmik ışınlara maruz kalıyormuş.Kim bilir ne zamandır? Sanırım siyasetten elini eteğini çekmekten vazgeçtiğinden beri..
Sebebini bilmeden gülüyordum ben de..
Blogu dürttüm..
Kızdım yahu..Duruyor öyle mal gibi."Sen beni terkedemezsin, ben olmazsam sen olmazdın, seni doğuracağıma taş doğursaydım." dedim.Baktım büzdü dudaklarını.İnsan kıyamıyor yine de biliyor musunuz, bastım bağrıma:"Yavruuummm ben seni üzmek istemedim, silkin kendine gel istedim, seni harekete geçirmek için söyledim o sözleri" dedim."Aaa du bakıym ateşin mi var senin?" dedim."Yok, maviden sıkıldım, kendimi sıkarsam rengim değişir diye düşünüyorum" dedi."Salak sen blogsun, seni ben konuşturuyorum." dedim.Kaldı öyle.
Sonra yine vicdan yaptım."Ben seni S(üper) T(ukinya)'nın hışmından korumak istiyorum aslında." dedim."O seni böyle görürse, süpersonik cimcik parmaklarını devreye sokar ve yok eder." dedim.
ST görmeden harekete geçmemiz gerekiyordu.Hemen blogger tema takımını çağırdım ve dikkat çekmeyecek, kendi halinde ve aklı başında bir şekil şemal belirleyip Sakinimsi'yi kuşandırdık.Bir ST saldırısını daha bloke etmenin verdiği sevinçle önümüzdeki maceraların heyecanını saklamaya çalışarak şu şarkıyı mırıldandık:
Haydi zıpla haydi zıpla
Haydiiiiiiiiii
Tam zamanı tam zamanı
Şimdiiiii...
Hediye almaktan; hem de sıradan bi günde (ki böylesi çok daha hatrı sayılır bir durumdur) hediye almaktan mutlu olmayacak insan yoktur.Hele ki bu hediye yaklaşık 800 km uzaktan, tanışıklık olmadığı halde sizi anlayıp zevkinizi, tarzınızı tahmin eden birinden geliyorsa bu incelik karşısında ne yapacağınızı şaşırırsınız.
Hava değişimiyle birlikte evde film seanslarımı arttırmışken sanki durumdan haberdarmış gibi yetişti Artemis'in seçimleri:) Yakın zamanda bahsettiği sevildiğini bilmek duygusunu hissettirdi ta nerelerden.
Kiki's Delivery Service ilk seçimim oldu.İnanılmaz keyifliydi.Jiji'yi yeni favori karakterim ilan ettim:) Sırada Princess Mononoke var.
Dahası var:) The Mummy ve The Mummy Returns.Artemis farkında değil ama özellikle bu seçimlerine babam da en az benim kadar bayılacak:)
Hala yazmak aklımdan geçmiyordu ki bir mimle Artemis hanımcığım öyle bir çırptılar ki beni yazmak farz oldu.Silkinmek kelimesini kullanmıyorum çırpıldım halı gibi.
Blogun bilmem kaçıncı dirilişini sağlayan mim konumuz:Hangi Hayallerinizden Vazgeçtiniz?
Cevabım oldukça basit olacak aslında:Hiçbir hayalimden vazgeçmedim:) Zira hayatımın hedefidir onlara ulaşmak.Ama olmayacak duaya amin diyen bir insan olmadığımdan çok da zor değildir ve olmamıştır hayallerimi yaşamak.Anımdan memnunsam hayallerimi gerçekleştirmiş kabul ederim kendimi.Hayallerim hedefimdir.Şimdiye kadar da aşılan pürüzlerle beraber hedefime/hayalime ulaşamadığım olmadı.Önemli olan sıraya koyabilmek..
Sıradaki hayallerim:
-Başka bir şehirde aynı işi yapmak
-Bateriye dönmek
-Dağcılığa dönmek
Neden ve nasıl vazgeçeyim ki?
Organizasyon kadını kimliğime bürünüp kimlerin müzik yapması kimlerin yapmaması gerektiğini değerlendirdim.Uzaklara gitmeden şimdilik sadece kendi ülke sınırlarımızdakilerden oluşan iki liste hazırladım.İnte'nin ilk ve son 10 u.Gerzekçe bir heyecan için de 10 dan geriye doğru sayıyorum.Neyim eksik Mtv'den.
Lütfen ses bile çıkarma ricasında bulunduklarım:
10.Murat Boz
9.Soner Arıca (evet sustu ama az işkence çektirmedi)
8.Küçük (hala) Emrah
7.Fatih Ürek
6.Gülben Ergen
5.Serdar Ortaç (Burada bir ünsüz Türk düşünürünün sözlerine yer vermek isterim:Serdar Ortaç gibi oğlum olsun, seversem adiyim!)
4.Kıraç
3.Hepsi
2.İsmail-yk
1.Zara
Zara'ya ödülünü benim adıma Fatsa Belediye Başkanı takdim etti.Çok sevindi ama Zara.Bakın nasıl sırıtıyor.
3 dilek hakkımı hiç susmamaları/bitmemeleri uğruna kullandıklarım:
10.Yasemin Mori
9.Hakan Kurşun
8.Ruj
7.Mavi Sakal
6.Kesmeşeker
5.657
4.Cem Adrian
3.Replikas yok yok dur bir saniye Rober Hatemo diyorum
2.Pilli Bebek
1.Nekropsi
Bu yazı ancak Nekropsi'yle noktalanır:
1 haftalık tatil biteli tam 1 hafta oldu.Tatilin bitişini kendime kabullendirmem 3 gün sürdü, dile getirebilmem için de bir 4 güne daha ihtiyacım oldu.Çünki giderken insanlara çok ızdırap çektirmiştim.Sanki hiç dönmeyecekmişim gibi herkese çalışmaları gerektiğini, onlar çalışırken bol bol gezip eğleneceğimi söylemiştim.İş yerimdekilerle uğraşmam bir yana Dia'ya bile sataşmıştım.
Dönüşün en kötü yanı ise geldiğimde burdaki arkadaşlarımın yokluğunu hissetmem oldu(işteki karışıklıktan bahsetmeyeceğim).Şimdi beni Bodrum'dan,İstanbul'dan ve bilmem nerelerin sahillerinden arıyorlar.1 hafta eski arkadaşlarımla ev nüfusu 5 ten aşağıya inmeden hara gürele geçtikten sonra beni karşılayan sessiz sakin bomboş eve az küfretmedim.Hala konuşmuyoruz evimle.İnadına da kirletiyorum, temizliği özlesin, yalvarsın temizlik için.Tek sıcak karşılamayı puzzlelarımdan gördüm.Salona girer girmez boynuma atladılar bir iki parçaları düştü o hengamede.Yerlerine koyup komple yapıştırdım ben de onları.Birkaç güne kadar da çerçeveletip asacağım.Duvarlarına çivi çakayım da görsün acı çekmeyi evim.
Benim altım kuru sırtım pek.Önümüzdeki hafta sonundan itibaren de gelen gidenim eksik olmayacak.O baksın başının çaresine..Bu resmi de bir önceki tatil dönüşümde işteki bilgisayarımda masaüstünde duvar kağıdı olarak bulmuştum.
Birkaç ay önceki yazılarımdan birinde komşularımın tadilat merakının verdiği rahatsızlıktan bahsetmiştim.Yanyana iki daireyi birleştirme girişimleri diye tahmin ettiğim sesler yer yer sinir krizinin eşiğine getirmişti beni.Geçenlerde rastladığım birinci katta oturan komşumla yaptığım ayak üstü sohbetten bu duvar yıkma harekatlarının bitip bitmediğini sorduğumda aldığım yanıt memleketim insanının beynine hayran kalmakla dehşete düşmek arasında ikilemde bıraktı beni.Birinci katın satılık olduğunu biliyordum.Sanıyordum ki bu sohbet ettiğim aile yan dairelerini aldı ve evlerini hana dönüştürüyor.Meğer durum şöyleymiş:Yan apartmanın birinci katında oturan Karadenizli olduğundan şüphe ettiğim vatandaşlar almışlar bizim birinci kattaki daireyi.Apartmanlarımız birbirine yapışık olduğundan kendi daireleriyle bizim apartmandaki daireyi birleştiriyorlarmış aslında.Kulaklarıma inanamadım.İki farklı apartman dairesinin birleştirilme fikri nasıl bir beyinden çıkmıştı?
Memleketim insanı kendini aşmakta, rekorlarını egale etmekte sınır tanımıyor.Ben de hayretler içerisinde izliyorum.Böyle insanların bol olduğu güzel ülkemde yaşamayıp nerede yaşarım ki? Malzememiz sınırsız..
Kendimi bildim bileli yolculuk yaparken köyden-kasabadan geçerken herhangi bir kapı önünde toplanmış ahaliye selam verip oldukça sıcak bir şekilde karşılığını alırdık.İnsanları bırakın ata, eşeğe, koyuna, keçiye el sallar korna çalar bir şekilde dikkatlerini çekip yine de selamlaşırdık.Çuvalını sırtına almış ilerleyen köylüyü alır arabaya, sohbet eder duasını alırdık.
Artık elimiz sallanırken havada kalıyor, sözlerimize cevap gelmiyor.Kentlerdeki yabancılaşma çoktan köylüye de ulaşmış.Köylümüz, kasabalımız da artık insanlardan korkar olmuş.Geçenlerde babamla yolculuk yaparken kapı önü toplaşması yapan gözüme pek bir sevimli görünen teyzelerime el salladım.Hepsinin soğuk bakışlarını üzerime topladım.İçlerinden birinin "Bunlar kim yahu?" dediğini dudaklarından okudum.Biraz ilerledikten sonra bu kez babam "Dur bakalım bir de ben deneyeyim." dedi ama o da yanıtsız kaldı.İnsan ezik kalıyor yahu selamına karşılık gelmeyince.
Antalya civarındaki turizme bulaşmış köyler zaten çoktan bitmiş.İçlerine girip, sohbet etme fırsatı bulunca hakikaten hüsrana uğradım.Anlatılanlar büyük kentlerde sık sık duyduğumuz çarpık yaşamları çoktan sollamış da ben hala saf saf köylümüzü temiz sanıyorum.Efendilerimiz pisliğe batmış durumdalar haberimiz ola...
Yorum yapmadan, sessiz sedasız videoyu ekleyip kaçıyorum.Buyrun...
Ortada blog yazma disiplini diye bir şey bırakmadım.Arayı iyice açtım.Eşim dostum çoğu zaman susmam için gözümün içine baktıklarını söylerler.Son ramazanda bir gün oruç tutmuştum, ancak o gün susmuştum.İş arkadaşlarım ramazan boyunca oruç tutmamı; hatta ramazan bittikten sonra da tutmadığım oruçları tutmamı istemişler, yer yer yalvarmışlardı diyebilirim.
İş yazmaya gelince değişiyor durum.Yazabilen bir insan olmadığımı iddia ettiğim halde bunca zamandır blog sahibi olmam da garip aslında.Kendimi ifade edebilmem için mimiklere ihtiyacım var benim.Yoksa beynim durmuyor, üretiyor ama bloggerın henüz yazıya mimik ekleme fonksiyonu yok.Olsaydı yazmasam bile mimik yapar kaçardım, anlatırdım kendimi.
Nereye varacağım? Hiçbir yere..Blogun sonu geldi sanmayın diye son sözü seçtiğim şarkıya bırakıyorum.Yazamıyorum bu aralar ama rahatsızlık vermeye devam ediyorum.Şarkı rahatsız edebilir (beni eğlendirse de) ama sonuna kadar dinleyin lüzumsuz hatrıma..
Sinirlenmek o kadar kolay ki.Hele ki karşınızda sürekli sizi iğneleyen, lafı evirip çevirip size getiren, suçlamaya çalışan, fit fit fit efektini kulaklarınızda çınlatan fitneus fücürus dediğim insanımsı bir yaratık varsa..Ne olabilir bu insan amacına ulaşırsa? İlk önce siz de hafif bir cevap verirsiniz; sonra o almıştır bir kere ilk zaferini devam eder, daha da üzerinize gelir.Patlarsınız, olay büyür hakimiyet kaybolur.Karşınızdaki insan genellikle kalabalığın içinde sizi sinirlendirerek rezil eder ve aradığı anlamsız huzura ulaşır.Kupayı alır, siz de önünüzdeki maçlara bakarsınız.
Ben böyle bir durumda olayı sezdiğim anda belki içten içe sinirleniyorum ama belli etmiyorum.Yaratık üzerime gelmeye devam ettikçe bir şarkı geçiriyorum içimden ama duyurmuyorum ona müziğimi.Sonra durumu sezen başka birine dönüp gülümsüyorum.Bitiveriyor o anda geçici sinir halim.Sonra da abartıp bir başkasıyla (yaratık olmayan) konuşup gülüyorum.Ne oluyor?Aman yarabbim deliriyor fitneus fücürus.Sinirlendiremedikçe, kuduruyor, ezik bir hal alıyor ama başlamış bir kere durmuyor, iyice yerin dibine geçiyor.İşte şimdi zafer de sizindir.Kupa da.Gönüller de..Rakip zaten bir daha aynı hareketi tekrarlayacak cesareti bulamaz.Tenezzül ederse beyinsizdir.